Ben de muhafazakâr bir ailenin kızıyım. 16 yaşındayım. Daha 12 yaşındayken kapanmak zorunda kaldım. İstemedim ama bunu aileme söyleyemedim, korktum. Onun öncesinde ise çok küçüklüğümden beri bazen ailemin isteği ile dışarıda kapanırdım. Nedenini tahmin edersiniz… 5-6 yaşlarında bile uzun kollu giyinmeme dikkat edilirdi. Dışarı çıkmak, gezmek, tozmak, eğlenmek gibi şeyler bana çok uzak, bunları sadece erkek kardeşlerim yapabilir. Olsun, zaten artık istemiyorum, pes ettim. Çok küçük yaşlarda Kur’an kurslarına gönderildim, hafız olmaya zorlandım. Olmadım. İstemedim. Yıllar geçmesine rağmen hâlâ bunun için zorluyorlar. Her gün bıkmadan namaz kılmaya zorlarlar, kılmadığımı öğrenince de kavga, kıyamet… Bunlar hikâyemin sadece bir kısmı. Asıl sorun babamın bütün kadınların hatta benim bile kocasına, babasına, kısacası erkek olanlara itaat etmeleri gerektiğini, kendilerinin sadece kötülük getirdiğini düşünmesi… Bunu her zaman hatırlatır, bana kendimi değersiz hissettirir. Erkeklerin üstün olduğunu söyleyip benimle alay eder. Bugüne kadar hiç fiziksel şiddet görmememin sebebi ona asla karşı gelmemem. Çünkü bir hayalim var, doktor olmak. Üniversiteye sorunsuz bir şekilde girip bitirdikten sonra bu insanlardan, bu hayattan kurtulup istediğim o hayatı yaşamak. Sakin, huzurlu ve sırf erkek olmadığım için kendimi değersiz hissetmeyeceğim o hayat. Çocukluğumdan beri hep sustum ama az kaldı, ben de konuşacağım.
(Görsel: Francesco Clemente)