Benim hikayem de sizinkilere çok benzer. Öncelikle 16 yaşımda isteyerek (!) kapandım. Babam çocukluğumdan beri giydiğim her şeye karışırdı, o yüzden onun bu manipülasyonlarını saymazsak isteyerek olduğunu söyleyebilirim. Asla kısa etek veya elbise giyemezdim, 6 yaşımda bile. Lise 1. sınıfta ağlayarak annemi ikna etmiş ve eteğimi kısalttırmaya götürmüştüm. Onu da babamdan gizli giyiyordum. Genelde her sabah benim servise bineceğim saatte babam da işe gittiği için o eteği ancak 3-5 kez giyebildim. Kendimi çok çirkin hissediyordum çünkü istediğim kıyafeti giyemiyordum.
10. sınıfta bu kısıtlamalardan kurtulmak için başörtüsü taktım. Evde “Zaten üniversitede takacaksın” deniliyordu. Tek fark, ben bunu biraz daha erken yaptım. Herkes çok mutluydu, ben de daha özgürdüm. Zaten tesettür modaya dönüşmüştü ve ben de istediğim gibi güzelce giyinebiliyordum. Dinle alakam yoktu ama sırf daha özgür olmak, daha güzel giyinebilmek için başörtü takmıştım.
Büyüdükçe neden başörtü taktığımı sorgulamaya başladım ve bu sorgulama sonucu daha dindar bir kız olmaya karar verdim. Upuzun ve aşırı kıyafetler giydim. Sürekli dini kitaplar okudum. İşin gülünç yanı şu ki dini öğrendikçe dinden iyice uzaklaşıyordum. Üniversiteye başladığımda bir erkek arkadaşım oldu. Dinde erkek arkadaş yasak olduğu için mesajlaştığımızda bile acı çekiyordum. Günaha giriyorum diye düşünüyordum. Kendimi üniversitedeki her şeyden soyutladım. Hiç düzgün arkadaşım olmadı çünkü o kadar dindar ve tutucuydum ki kimse bana iyi bir insanmış gibi gelmiyordu. Bir tek erkek arkadaşım vardı ama o da benim gibi dindardı. Uzak şehirlerde birbirimizi deli gibi özleyerek ve buluşmak günah olduğu için az görüşerek 5 yıl boyunca bir ilişki yönettik. En sonunda dayanamadık ve beraber tatile gittik. İşte o gün benim için dini tekrar sorgulamamın dönüm noktasıydı. Ben kendimi neden bu kadar kısıtlıyordum? Sevdiğim ve güvendiğim biriyle yan yana olmamın neresi sakıncalıydı? Söylenecek çok söz var ama uzatmak istemiyorum. O dönemde çektiğim acıları ve kendime yaptığım baskıları bir ben bilirim. Kendimi öyle baskıladım ki deri yolma hastası oldum ve tüm yüzümü, vücudumu yara içinde bıraktım. Geçen yıl psikolojik destek gördüm -ailemden gizli şekilde çünkü onlar psikologların para tuzağı olduğuna inanırlar- ve şu an bu takıntımı büyük ölçüde yendim.
Şu an üniversiteden mezun oldum, 23 yaşındayım ve hâlâ başörtülüyüm. Öğretmenliğe başladım ama ekonomik açıdan tam olarak bağımsız değilim çünkü ilk senenin öğretmen maaşları aşırı az. Bu yüzden hâlâ ailemle yaşamak zorundayım ve başörtümü çıkaramıyorum. Bence dinden çıkmış sayılırım çünkü din, artık benim fikirlerime çok aykırı. Aslında neye inandığım pek umurumda değil, ben sadece özgür olmak istiyorum. İstediğim gibi dışarı çıkmak istiyorum. Bir dini temsil etmek falan istemiyorum. O dinden bile olsam temsil etmek istemiyorum. Aileme bu konuyu bir kez açtım, aşırı duygusallaştılar, babam ağladı. Babam bana hiç fiziksel şiddet uygulamadı ama psikolojik şiddetlerinin haddi hesabı yok. Ona ufacık ters düşsem ağlayıp üzülür. Beni küçüklüğümden beri hep böyle ikna etti. Annem ise babam ne derse onu yapar. Neyse, çok uzattım.
Şu an başörtümü çıkarmalı mıyım yoksa tam olarak ekonomik özgürlüğe sahip olmayı mı beklemeliyim, emin değilim. Türkiye gibi bir yerde bazen ne yaparsan yap ekonomik olarak tam özgür olamıyorsun. Bu da beni çok korkutuyor. Fakat ben inanıyorum ki ben de dahil buradaki herkes bir gün özgür olacak. Balkona çıkarken saçlarımızı saklamak zorunda kalmayacağız. İnsanî bir görüntüsü olan saçımızdan kimsenin tahrik olmayacağının hepimiz farkındayız ki buradayız. Bu farkındalık bile bize güç versin; kızlar, hep güçlü kalalım.
(Görsel: İsmael Nery)