Merhabalar herkese. Benim hikayem din baskısı dolu bir hikâye. Annem muhafazakâr denilebilecek bir kadın ve annesinden gördüğü ‘Çocuğuna dini eğitim vermezsen yanarsın’ inancından dolayı beni sadece 4 yaşımdayken din kurslarına göndermeye başladı. Daha adımı bilmezken sübhanekeyi ezberlemiştim. Her yıl o camii senin, bu camii benim; o yatılı kurs senin, bu kurs benim kurslara yolladı beni . Aklım erip istemediğimi söylediğimde sert bir şekilde “Olmaz, yanarım. Annenin cehennemde yanmasını ister misin?” diyerek korkutup yolladı beni. Sırf annem yanmasın diye el mahkûm korka korka gittim kurslara.
Çocukluğumda “E tabii ki kapanacaksın ya.” deyip kesinlikle kapanmam gerektiği düşüncesini beynime yerleştirdi. Regl olduğum ilk günden itibaren vicdan azabı çekmeye başladım. Annem beni regl olduktan sonra kapanmam zorlamadı, ama öğrettiği düşünceler onu yeterince yaptı zaten. 4-5 yıl daha açık dolanıp 12. sınıfta psikolojik olarak bir boşluğa düştüğüm anda “Bu Allah’ın emri, nasıl kapanmam?” diyerek bir anda kapandım ve namaz kılmaya başladım. Psikolojik olarak çok kötü olduğum bir süreçti bu. Örneğin namaz kılarken bile duyduğum cin korkusu yüzünden son rekatta namazı titreye titreye kıldığımı, selam verir vermez uyuyan kardeşimin eline korkudan nasıl sarıldığımı hatırlıyorum. Annem ve akrabalarımız sürekli cinlerle ilgili şeylerden bahsettiği ve hatta bazıları gördüğü/duyduğunu söylediği için deli gibi korkuyordum o dönemde. Biraz pimpirikli olduğum için abdesti hiç kuru yerim kalmayacağına emin olana dek kırklayarak alırdım ve bu süreçte cinlerin lavabo/tuvaletlerde yaşadığı ve evlerinde çok duran insanlara musallat olduğunu duyduğum için tuvalete gitmek bana eziyet gibi gelirdi. Her tuvalete gideceğimde deli gibi korkuyor, dualar okuyordum. Bunları yaşadığım evden taşındık ve inanın, o tuvaleti ve banyoyu şimdi hatırlayınca bile tüylerim ürperiyor; öyle bir korku. Üstelik cin korkumun çok olduğu bu dönemde sabah uğultularla ve korkunç seslerle sıçrayarak uyanıyordum. Kalbim deli gibi çarpıyordu, o korkuyu tarif edemem.
Neyse, dinden uzaklaştıktan sonra bu korkularım çok azaldı ve rahatladım, fakat bir anlığına düşünüp girdiğim tesettürü hiç sevmiyordum. Okulda yemekhanede yemek yerken haliyle çenemi oynattığım için birkaç tel saç çıkıyordu ve dinen bu saçlar ahirette yılan olup benim boynuma dolanacaklardı veya bileğimin/kolumun ve boynumun görünmesi bile çok kötü bir şeydi. Bu durumdan bıkıp çok acılı bir düşünme süreci geçirerek açıldım. Hâlâ Müslümandım. Ne annem ne de babam bir şey dedi, sağ olsunlar, Ağızlarından tek bir kelime bile duymadım. Zaten babam hacı hocalardan nefret ederken, annem de yıllar geçtikçe annesinden aldığı dindarlığını yitirdi. Sadece kapanıyor ve oruç tutuyor, din adına yaptığı başka bir şey yok.
Dinden çıkma sürecim ise yine zor ve acılıydı, çünkü beynimin şapır şupur yıkandığı, ilk öğrendiğim şeylerden biri olan dinden çıkmak tahmin edersiniz ki çok zor. Karantina sürecinde Instagram’da bir yorumda çeşitli ayetlerin yerildiğini gördüm ve yorumu yazan kişi Müslümanlara “Sizin kendi dininizden haberiniz yok.” diyordu. Merak edip bu ayetleri araştırmaya başladım ve bana saçma gelen birçok nokta buldum. Daha sonra başka ayetleri de araştırıp Kur’an’ın Türkçesini okumaya başlayınca beynimde şimşekler çakmaya başladı.
Size tavsiye etmek istediğim nokta, neye inandığınızı araştırmanız. Çünkü dünya genelinde yaşadığımız yere göre düşünceler kadar dinler de bizlere çocukken dayatılıyor ve hiçbir şeyini anlamadan kabul ediyor, o dini dinimiz belliyoruz.
Uzun araştırmalarım ve düşünme sürecim sonrasında dinden çıkıp çok daha mutlu ve korkusuz bir hayat yaşamaya başladım. Artık ne cinlerden korkuyorum ne de her bir saç telimden. Artık çok çok özgürüm ve mutluyum. Buraya kadar okuduğunuz için teşekkürler. Umarım siz de kendi özgür mutluluklarınızı bulursunuz
(Görsel: Moïse Kisling)