Merhaba, hayatımın dönüm niteliğinde sayılacak bir noktasında olduğumu hissediyorum. Yalnız olmadığımı teyit etmek için hikayemi sizlerle paylaşmak istiyorum. Hayatım boyunca babamın açtığı yaralarla baş etmek zorunda kaldım, kendimi bildim bileli sadece çalışıyorum. Babam, baba ve eş olmaması gereken bir insanmış ama maalesef olmuş. 10 yaşımdaydım her şeyi fark etmeye başladığımda; babamın maddi anlamda eve hiçbir faydası olmadığını, annemle uyumadığını, alkolik olduğunu, bizimle hiçbir anısı olmadığını, bir ay her gün alkollü gelip bir gün sonra İslami tarikatlara üye olduğunu… Annem esir durumdaydı, evin geçimini dedemden kalan emekli maaşıyla babaannem sağlıyordu. Otorite ve güç ondaydı, bütün gücünü bizim üzerimizde kullanmaktan çekinmedi. Zavallı annemin ne kendine ait bir evi ne hayat arkadaşı vardı, üstelik ailesi eğitim almasına izin vermediğinden işi de yoktu. Sıkışmıştı, hapisteydi, ben ve kardeşim gibi o da esirdi, bize yardım edemezdi. Babam bütün parasını alkole harcıyordu, pavyon gibi mekanlarda annemi aldatıyordu, tefecilere bulaşıp dayak yiyerek eve geldiği zamanlar da oldu. Ama babaannem her seferinde “El âlem ne der?” diyerek arkasını topladı, onun yaptıklarını toparlamak için bütün aile seferber oldu. Annem bir türlü boşanamadı, sadece bir seferinde artık canına tak etti ve babamın da izniyle(!) bir yerde çalışmaya başladı. Ben bu olaylar gerçekleşirken kulaklarımı tıkadım hep, sürekli çalıştım. İyi bir lise, iyi bir üniversite kazandım; dereceyle mezun oldum. Hatta Erasmus’a hak kazandım, orada biriyle tanıştım. Hayatımda ilk defa sevildiğimi hissettim. Sevilme duygusu bana o kadar uzaktı ki hayatın bana bunu verdiğine inanamadım. Ama kısıtlı zaman, o eve dönmek zorunda kaldım. 4 ay özgürce yaşadıktan sonra ölüm gibi geldi bana bu ülke, bu ev. Nefes alamaz hale geldim. Babam yine aynı bildiğim gibi; üstüne bir de alkollüyken kavga ediyor, belki illegal işler yapıyor, eve eli yüzü kan içinde geliyordu. O gün hayatımın ne kadar kötü olduğunu, babaannemin ne kadar baskıcı olduğunu, annemin ne kadar çaresiz olduğunu tekrar fark ettim. Saatlerce ağladım, bu hayattan çıkmak istiyorum ama dayanacak gücüm kalmadı sanki. Bunca şeyi yaşadıktan sonra uyanmak istemediğim günler oluyor. O kadar çalıştıktan sonra pes edemem, diyorum kendime. Pes etmemeliyim. Kendimi ait hissetmiyorum bu kültüre, her gün içerisinde boğulmamaya uğraşıyorum. Bu değerler o kadar korkunç ki her gece bu evde kalırsam, buraya mahkûm olursam korkusu yaşıyorum. Tutunacak bir şeyler arıyorum, bulamıyorum. Burada genç bireylerin hikayelerini okuyorum bazı bazı, bana iyi geliyor; neden bilmiyorum. Bir yolu var mı bu kültürü yenmenin, kendini kurtarmanın? Hayat bize de güneşli günler verir mi? Hiç payımız olmadan insanların bizde açtığı bu yaraları tamir edebilir miyiz?
(Görsel: Gertrude Abercrombie)