Merhaba, ben buradaki birçok insanla beraber sessizce yürüyenlerden sadece biriyim. Ancak bugün sessiz yürümeyi değil, biraz da olsa fısıldamayı istiyorum. Burada okuduklarımda kendi yaşamıma dair birçok benzer parça buldum, buluyorum. Bazen de geçmişte sandığımdan daha fazla bastırıldığımın farkına varıyorum. Bu platform, varış noktam için son durak olmalı. Başarı hikayemden önce maruz kaldığım, bende travma yaratan bazı anıları paylaşmak istiyorum.
Lisemin ilk yılında slime akımı vardı. Zamanla videolarını izlemek yetmedi, sınıftaki arkadaşlarımla malzemelerini buldukça yapıp durduk. Stres çarkı gibi sonradan saçma gelse de o yaşlarda çok eğlenceliydi. Bir gün okul çıkışı gittiğim tuhafiyede slime yapma seti olduğunu gördüm ve alıp hızlıca eve gittim. Ben neredeyse bebekliğimden beri son derece muhafazakâr olan babaannem ve dedem ile yaşıyorum. Gittiğim İmam Hatip lisesine eve yakınlığı bahanesi ile yazılmış ve her yaz Kur’an kursuna gitmiştim; dini görevler ise şartlar ve ödüller ile benliğime kabul ettirilmişti. O zamanlar babaannem ile mutlaka her gün Kur’an okurduk, benim kendi Kur’an’ım vardı ve her okuduğum sure için yeni vaatler konulurdu. Böylece kem küm ede ede günde iki sayfa okuyup kaçardım. O akşam da okumam gerekiyordu. Babaannem mutfakta yemekle uğraşıyor, bir yandan da Kur’an’ları çıkarmam için bana sesleniyordu. Benimse tek derdim bir an önce kutudaki malzemeleri inceleyip o sümüksü sıvıyı yapmaktı. Ciddi derecede fiziksel şiddete maruz kalmasam da psikolojik şiddet ve dini baskı hep hayatımda oldu. Babaannem dediğini yapmazsam önce küsmekle tehdit eder, işe yaramıyorsa küser ve daha sonra da bağırıp çağırarak hakaretler ederdi. Bunlar olduğunda her seferinde ne yaptığımı bilemesem de ağlayarak özür dilerdim. Çünkü zayıf noktamı biliyordu: O, annesini yitirmiş bir kız çocuğunun annesi diye bellediği bir kadındı, onun tarafından görmezden gelinmek şimdi pek umurumda olmasa da çocukken çok dehşet vericiydi. Annem tarafından kabul görmek istiyorsam isteklerini de kabul etmeliydim. Birkaç dakikanın ardından susmuş, bana bağırmaktan vazgeçmişti. Yapışkan mavi sıvım kıvam almış, içine döktüğüm simler ile parlamıştı. Çok geçmeden elinde çorba kepçesiyle yanıma geldi; kaşları çatılmış, gözleri kocaman olmuştu. Bugün bile o yüzünü benim gördüğüm gibi görmesini isterim; şaşırıp kendinden korkardı belki. Biz bağırıp çağırırken dedem diğer odada TV izlemeye devam ediyordu. En sonunda annem yaptığım slime’ı kutusuyla beraber camdan aşağı fırlattı. Yağmur yağıyordu, ona gidip alacağımı söylediğimde “Git de bak ne oluyor” dedi. Belirsiz tehditler beni hep çok kokutmuştur, korkutularak büyütülmek kimse için pek de yabancı olmasa gerek. O an ne oldu, bilmiyorum; neden daha fazla tepki vermek istedim, neden beş liralık aptal bir şey için beni böyle incitmek istedi, bilmiyorum. Bu akşam değilse de diğer akşam Kur’an okumaya zaten mecburdum. Ağlamam daha fazla şiddetlendi ve hıçkırıklarım yüzünden zar zor nefes almaya başladım. Başım dönerken yere çöktüm, dedem seslere daha fazla katlanamamış olacak ki yanımıza geldi. Annemi veya beni kendisi üzdüğünde diyeceğini deyip uzaklaşsa da, biz ciddi kavga etmeye başladığımızda “Elim ayağım titriyor, hastalanacağım, susun” der, hatta ağlardı. Yine öyle yapıp bizi ayırdı. Anlayacağınız büyüdüğüm evde manipülasyon ve ajitasyon en iyi yaptırımlardı. Annem sinirle odadan çıkarken dedeme zar zor başımın döndüğünü söyledim. Kolonya ve su getiren annem de suratıma bakmadan tansiyonumu ölçmüştü. Hem emanet adı altında sakınma bahanesi ile her şekilde hayatımı kısıtlar hem de başıma kendileri yüzünden bir şey geldiğinde çıkıp hesap soracak biri varmış gibi endişelenirlerdi.
O günden beri ani tansiyon düşmelerim ara sıra da olsa devam etti; tıbbi olarak adı var mı, nedir, bilmiyorum. Sonunda sakinleşip odada yalnız kaldığımda camdan aptal mavi sıvının yağmurla eriyip asfalttaki ızgaraya akmasını seyrettim. Beş liralık çöpten başka bir şey değildi fakat bende bir şeyleri kesin olarak değiştirmişti. Bana atfedilen kalıpta zorlanacağımı 15 yaşında o akşam fark etmiştim.
(Görsel: Selma Gürbüz)