Merhaba. Benim adım Seda, Ali, Emine, Onur veya Hilal. Bunun ne önemi olduğu hakkında hiçbir fikrim yok. Çünkü isimlerimiz farklı olsa da bizim gibi kadınların, kız çocuklarının, erkeklerin, erkek çocuklarının ve LGBTİ+ bireylerin yaşadıkları baskı ve mücadeleler aynı. Hepimiz aynı sisteme ve aynı kafa yapılarına savaş açıyor ve özgürce var olmak istiyoruz. Bu kadar basit, evet, sadece var olmak istiyoruz. Kendi benliğimizi özgürce sergilemek istiyoruz. Hem de bunu tehdit edilmeden, duygusal ve fiziksel şiddet görmeden yapmak istiyoruz. Kendi haklarımız olsun. Sistem gözlerindeki at gözlüğünü, kulaklarındaki tıpayı çıkarsın, bizi görsün, duysun istiyoruz. Kendimiz olduğumuz için katledilmek de istemiyoruz ama.
Her neyse, şimdi size kendi hikayemden bahsetmek istiyorum. En başta şunu belirteyim, benim hikayemin henüz mutlu bir sonu yok ama sonunun güzel biteceğine dair bir umudum var. Belki bu hikâyeyi içimdeki o son güçle yazıyor olsam da içimde umut var, evet, olmak zorunda çünkü ben umudumu kaybedersem kendimi de kaybederim. Umarım içimizdeki o umut hiçbir zaman bizi terk etmez dostlarım.
Gelelim hikayeme… Ben henüz 18 yaşına mart ayında girmiş olan genç bir kadın bireyim. Yaklaşık 11 yaşımdan beri kapalıyım. Aslında çocukluğumun buruk yanları olsa da güzel geçtiğini söyleyebilirim. Buruk tarafı 7 yaşımdan 17 yaşıma kadar babamın işi sebebi ile ondan oldukça uzak kalmamdı. Çocukluğumun en güzel yılları B.’de geçti. 2 yaşımdan 7 yaşıma kadar orada yaşadık, her şey o kadar güzeldi ki… Cıvıl cıvıl, hareketli, arkadaşlarını ve oyun oynamayı çok seven bir çocuktum. Sonrasında babamın doğu görevleri başladı ve gittiği yerlerde uzun süre kalması gerekti. Yılda bir kere gelip 15-30 gün kalıp geri gideceğini öğrendik. Bunun üzerine annem istemeyerek de olsa kendi memleketine dönmeye karar verdi.
Annemin ailesi muhafazakâr bir yapıya sahiptir. Benim annem de öyleymiş. Ben annemin tam olarak görmediğim bu yüzüyle 7 yaşında memleketine döndüğümüzde tanıştım. Annem B.’deyken yine kendi halinde ibadetlerini eder, bana bazı şeyleri anlatır, öğretmeye çalışır, tesettürüne kendi çapında dikkat ederdi ama bunları kendi içinde yapardı. Ben küçükken de hep şunu sorgulardım, “Diğer arkadaşlarımın çoğunun annesinin saçları dışarıda gözüküyor, benim annemin niye gözükmüyor?” diye düşünürdüm. Bunu bir gün anneme sorduğumda annem bunu Allah’ın istediğini söyledi ve kendisinin doğru yolda olduğu sonucuna varmamı sağladı. Ama ben küçükken yine de garip hissederdim, hiçbir zaman anlayamazdım o örtünün amacını. Annem bana “Büyüyünce kapanacak mısın sen de kızım?” diye gülerek sorduğunda “Hayır, ben kapanmak istemiyorum.” der, annemin yüzünün düştüğünü görünce “Belki kapanırım anneciğim.” derdim.
İleride kapanmayı kabul etmemin temel sebebi de buydu; anneme olan aşırı sevgim ve düşkünlüğüm… Kısaca ben bu 2-7 yaş dönemimi pek de dinle geçirmedim. Memlekete dönünce oradaki akrabalarımı, kuzenlerimi daha yakından tanıma fırsatı buldum ve bana epey yabancı bir ortamın içerisindeydim. Onların söylediklerini anlamaya çalışıyor ve annemden dolayı farklı da hissetmiyordum aslında. Evimizde annem, ben, o zaman henüz 3 yaşlarında olan kız kardeşim, anneannem ve dedem ile birlikte yaşıyorduk. Teyzem de bize yakın otururdu. Teyzem muhafazakarlık yönü öne çıkan dindar bir kişilikti, annemi de oldukça etkiliyordu. Kendi kızlarına böyle bir baskısı yoktu ama annem ondan etkilenip üzerimde baskı kurmaya başlamıştı.
İlk başta dışarıda şort giymemi yasakladı, bu da şöyle olmuştu; annem, teyzem ve ben pazara gitmiştik. Hava çok sıcaktı ve ben de normal bir şekilde şort giymiştim, 8 yaşındaydım. Teyzem bana bunun yanlış olduğunu, giymememi söyledi. Ben de hiç anlam veremedim açıkçası. Dikkat falan çekiyormuşum. Sonra annemle konuştu ve ben o günden sonra hiç şort giyemedim. Ondan sonra annem benim askılı giymemi yasakladı, ondan sonra tişört giymemi yasakladı. Ve sürekli bana regl olunca günahlarımın yazılacağını, bu yüzden kapanmam gerektiğini söyleyip durdu. (Bunlar yaşanırken annem bir kayıp yaşadı ve bunun etkisiyle de dine dönmüştü bayağı.) 4. sınıfta mezuniyetimde güzel bir elbise giymek istemiştim, zehretmişti. Ortaokulda beni zorla İmam Hatip’e yazdırdı.
Bunu bana neden yaptığını o zamanlar anlamıyordum ama yaşım ilerledikçe bunun altında yatan psikolojik sebepleri keşfettikçe annemin iç dünyasına dair hâlâ bir şaşkınlık geçirmeden alamıyorum kendimi. Ve sonunda korkulu gün gelmişti, regl olmuştum. Sürekli ağlıyordum, ben ağladığım için annem de çok üzülmüştü, hatırlıyorum. O gün her şeyin farkındaydı aslında ama kaçtı gerçeklerden. Regl olduktan sonra dışarı her çıktığımda içimde suçluluk duygusu olurdu, “Cehennemde yanacağım.” diye düşünür dururdum. Annem de kapanmamı istiyordu ve benim kabullenmekten başka bir seçeneğim yoktu.
Kapanmıştım, kendimi huzurlu ve mutlu hissediyordum. Cehennemde yanmayacaktım ama henüz çok küçüktüm ve dışarı öyle çıkmaya çok utanıyordum. Oyun arkadaşlarımdan vazgeçtim, oyundan vazgeçtim, evdeydim artık. O zamanlar babamın daha önce hiç tanışmadığım gerçek ailesi ile tanışmaya gidecektik, yazlık bir yerde oturuyorlardı ve ben başımın kapalı olmasını istemiyordum. O örtüyü hiçbir zaman da istemedim. Otobüste çıkardım. Babamla beraber oturuyorduk ve babam da bana hiçbir şey demedi, yanımda oldu. Annem ise bana çok kötü bakıyordu. “Sonunda açtın, aferin.” tarzı şeyler söylüyordu.
Babamın ailesi annemin ailesinden çok farklıydı ve annem de babamla ailesini silmesini şart koyarak evlenmişti. Babamın ailesi de zaten paramparça olmuştu ve babam belki de bu yüzden bunu kolaylıkla yaptı. Her neyse, yaşadığımız yere dönünce bir süre daha yeniden taktım o bez parçasını, sonra tamamen çıkardım. Gittiğim İmam Hatip’te hafızlık kursu vardı, 6. sınıftaydım o zamanlar. Ben de “Zaten açılmışım, bari hafızlık kursuna gideyim, annem daha çok sever belki beni.” diye düşündüm. Gittim de. Ne yalan söyleyeyim, hafızlık kursunu sevmiştim. Her hafta bize hediyeler veriyorlardı, yemekhanede yemek yiyorduk. Hocam da çok tatlı bir kadındı, Kur’an’ı da okumak bana eğlenceli gelmişti. Hafızlığa geçmemiştik daha, bir gün babam da evdeyken annem bana gelip “Başını kapatmazsan seni hafızlığa göndermem.” dedi. Babam da onu destekledi, ben onu gördüğüm an yıkıldım zaten. Tek dağım babamdı çünkü, bir de bana açıkken hiç güzel olmadığımı söyleyip dururlardı.
Gittiğim kursta da yeni kapananları alışverişe falan çıkarıyorlardı. Merak ediyordum. Bunun üzerine ben 12 yaşındayken kapandım. Sonrasında hafızlıktan da soğudum, oysa tüm sınavları geçip ezbere başlamıştım. Ezberim de çok iyiydi ama yapmak istemedim ve lise sınavına gireceğim zaten deyip bıraktım. Belki de beni yine türbana esir ettiği için bıraktım hafızlığı, bilmiyorum. İstediğim Anadolu lisesini de kazandım. Erkeklerle doğru düzgün konuşamıyordum, lisenin ilk yılları yüzüm kızarırdı hep. Ama şimdi geçti, yani alıştım. Zaten liseyi de 2 yıl bile okuyamadım. Pandemi girdi. 12. sınıfta da dershaneye gittiğim için açığa geçme kararı aldım. Ama o kısa sürede çok güzel dostluklar edindim, hepsini de çok seviyorum. Her neyse.
Tek umudum üniversiteydi, ona da bazı sebeplerden dolayı yeterince çalışamadım. Şu an istediğim bölümü tutturuyor gözüküyorum yine de ama sonuçlar daha açıklanmadı, mezuna kalma ihtimalim de var. İster mezuna kalayım ister kalmayayım, yine de açılacağım. En geç 1 ay içerisinde bunu başarmak istiyorum, kimseden izin almıyorum, sadece yapacağım. Hayatımı daha fazla ertelemek istemiyorum. Yüzüme mal mal bakarlar, “Niye yaptın?” diye sorarlarsa da onlara sadece şunu söyleyeceğim: “11 yaşında küçücük bir kız çocuğu kapandığında şakşaklayıp neden yaptın diye sormazken şimdi 18 yaşında reşit bir birey kendi isteği ile bu örtüyü çıkarmak istediğinde nasıl neden diye sorabiliyorsunuz?”. Bunun cevabını da çok merak ediyorum cidden. Bence gerçekten tehlikede hissetmiyorsanız siz de hayatınızı ertelemeyin. Hissediyorsanız da biraz sabredin ve doğru zamanda hiç düşünmeden yapın. Hepinizi kucaklıyorum. Sevgiyle kalın. Hoşça kalın.
(Görsel: Victoria Watson)