Öncelikle teşekkür ederim. Kapanma sürecim ortaokul 7. sınıfta, yani 13 yaşımın yaşındayken başladı ve elbette bu başlangıç kendi isteğim doğrultusunda başlamadı. 12 yaşıma bastığımda ailem sürekli yoklarcasına baş örtüsünün vaktinin geldiğini vurgulardı, bense gülüp geçerdim çünkü daha çocuktum. Hem başörtüler büyük büyük kadınlar içindi, öyle sanıyordum. 13 yaşıma bastığımda babam net bir şekilde başörtüsü takmamı söyledi, bir süre reddettim. Olmaz dedim, istemiyorum dedim. “Ya başörtüsü takarsın ya da okula gitmezsin!” Tüm hayatımı yıllarca alt üst eden cümle buydu. Ben okula aşık bir çocuktum, aynı zamanda başörtüsünü de asla sevmeyen bir çocuktum. Ama aşık olduğum eğitimim için asla sevmediğim başörtüsüne mahkum olmayı göze almak zorundaydım.
Okul değiştirdim, yeni okulumun ilk günü annemin yıllar öncesinden kaldığını bildiğim ‘yazmayı’ (eşarp ya da şal dahi değil) elime sıkıştırdılar. Çok kötü bir şekilde ağlaya ağlaya bağladım ve yine ağlaya ağlaya okula gittim. Yeni başladığım okul biraz elit bir okuldu, görseniz hepsi nasıl şıkır şıkır giyiniyor. Neyse ağlayarak gittim, çok mutsuzdum. İğrenç görünüyordum, farkındaydım. Okul tuvaletine gittim, gider gitmez ve aynaya baktım. 13 yaşına kadar her durumda, her koşulda müthiş bir özgüvene sahip olan o kız çocuğunun aynaya baktığı an tüm özgüveni yerle bir olmuştu. Sınıfa gitmek istemedim, bir ders boyunca lavaboda kaldım. Kah aynaya baktım kah ağladım. Açtım sonra baş örtüsünü ve sınıfa gittim. Çıkışta tekrar takıp eve gittim. baş örtüsü sadece saçlarımı değil, tüm benliğimi örtmüş gibi hissediyordum, ama o yaşlarda bu duyguyu elbette böyle tarif edemiyordum. Çok mutsuzdum. Hep mutsuzdum, özgüvensiz hissediyordum. Ergenlik aklı işte, kimse benimle arkadaş olmak istemez diye düşünüyordum, çünkü hepsi çok güzel giyiyordu ve saçlarını çok güzel yapıyordu.
Birinci ayım dolduğunda ablam kullanamadığı şalını vermişti bana, çünkü ailem kapanmamı istemesine rağmen asla tek bir eşarp, şal vs. almamıştı. Nitekim ilerleyen süreçlerde de almadılar. 7. ve 8. sınıf boyunca ablamın verdiği o şalı kullandım. yine çok kötü yapıyordum, kullanmaktan 10 yıllık bez parçası haline gelmişti ve hâlâ aynı okuldaydım. Liseye geçtim, çok iyi bir liseydi ve yaşadığım şehre göre gelişmiş bir şehirdeydi. Çok havalı öğrenciler vardı. Orada kendimi daha da az güvensiz ve çirkin hissettim. Sebebi zorla kapatılmış olmam, eski bir bez parçası olması… Ablam 2 tane daha aldı sağ olsun lise bir boyunca onları kullandım aynı şekilde. Yaşadığım yalnızlık beni kitap okumaya itti. Deli gibi kitaplar okumaya, okudukça daha derinlemesine sorgulamalar yapmaya çoktan başlamıştım.
Zoraki kapanmadan belli bir süre sonra dine karşı olan öfkem zaten vardı. Allah neden küçük kız çocuğunun saçından mahrum olmasını istiyordu, neden? Bu sorgulamalarım, okumalarım sonucu dine bakış açım gittikçe aileminkinden farklı olmaya başladı. 13 yaşındaki o kız çocuğunun Allah’a olan öfkesi ve küskünlüğü artık tanrının yok oluşuna evrilmeye başlamıştı. E çünkü tanrı neden böyle bir şey istesindi, bunu emretse emretse sapık bir zihniyet emredebilirdi diye düşünceler aldı başını gitti. İşin kötü yanı bu düşünceler oluştukça bedenim ve beynim o örtünün altında her geçen gün daha da isyan ediyordu ve bu isyan her gün bana acı çektiriyordu. İnanın nefes alamıyordum, her taktığımda ağlıyordum, olmuyordu. Liseyi de değiştirdim, yeni lisemde öfkem artmıştı. Dincilerin her yanlış olduğunu düşündüğüm sözlerine karşı gelirdim, tartışırdım. “Kapalı ama ateist.” diye fişlenmiştim orada da. Umursamıyordum, çünkü gerçekti. Her gün boğulduğum, hapsedilmiş hissettiğim o örtüyle, özgüven yerlerde bir şekilde liseyi bitirdim.
Üniversiteye başlayacağım zaman açılma konusunda kararlıydım, ama olmadı, yapamadım, çekindim. Üniversitede daha iyi giyinmeye çalıştım, ilk yılında kapalılar uygun kıyafetler ve başörtüleri aldım giydim. Olmuyordu, aynaya baktığımda kendimi değil ailemin ve ve toplumun yansımasını görüyordum çünkü bu ben değildim. Beden benimdi, zihin benimdi ama aynada baktığım o kıyafetler içindeki kişi ben değildim. İyice zorlamaya başladım, hiçbir şeye hevesim kalmamıştı biliyor musunuz? içimden yeni kıyafetler almak gelmezdi ve almazdım. İçimden süslemek gelmezdi, gezi etkinliklere katılmak gelmezdi ve en çok sorun yaşadığım noktalardan biri asla fotoğraf çekilmezdim. Fotoğraftaki de ben değildim ve asla kendimi beğenmedim. Ya ben yıllarca çirkin olduğumu düşünüyordum. Aslında değilmişim. zihnimin içine sığmadığı o başörtüsünü o kadar sevmiyordum ki kendimi bile çirkin görmeye başlamıştım.
Çok kararlıydım, üniversite bittiğinde açılacaktım, ama öyle yapmadım. Tüm cesaretimi topladım ve üniversite bitmeden açıldım. Bu cümleyi kurmak kadar kolay olmadı belki, ama tüm zorluklara değdi. Hayatıma çok dokunan bir insanın desteği ile topladım cesaretimi ve açıldım. Babam hâlâ söylenir arkamdan. 1 aydan fazla benle konuşmadı, annem de öyle ama 10 yıllık esaret kadar ağır değildi hiçbiri. biliyor musunuz ilk açıldığımda yıllardır kapalı bir kavanozun içinden kurtulup oksijene kavuşmuş gibi hissettim. Cıvıl cıvıl biri oldum, yani o yönüm çıktı. Artık kendimdim ya, başkalarının yansıması değil. Başörtüsü yüzünden özgürce yaşayamadığım çocukluğuma sıkı sıkıya sarıldım. Çocukken saçlarımı çeşit çeşit şekillendirme duygusunu hiç tatmadım, dış görünüşün en değerli olduğu ergenlik döneminde de tatmadım ama şimdi hepsini yapıyorum, çocukluğum için yapıyorum.
Son bir şey söylemek istiyorum. Açıldığım gün dışarıda rüzgar vardı, sahile gittim öyle de durdum ve saatlerce rüzgarın saçlarımı savuruşunu hissettim. O güzel duyguyu asla anlatamam. Hem çok mutluydum hem bu duyguyu ilk kez tattığım için kendime çok acımıştım. Gözlerimden birkaç damla yaş aktı ama toparladım şimdi çok mutluyum çok. Açıldıktan sonra yanıma gelip aslında açılmayı istediğini ama yapamadığını söyleyen o kadar çok kişi oldu ki. Umarım hepsi bu cesareti gösterir ve umarım cesaretlerini arttıracak güzel birileri ile karşılaşırlar.