Buraya yazmayı, bu platformu ilk keşfettiğimden beri arzuluyordum. Liseyi daha bitirmediğim zamanlardı, ergenliğimin hakim dönemleriydi. 15-16 yaşımda tezahür etmeye başlamıştı ontolojik, epistemolojik olgular çerçevesinde varlığımı sorgulamak. Şimdi ise 21 yaşında idealist bir üniversite öğrencisiyim ve hala sorgulamalarımın devam ettiği çıkmaz bir sokaktayım. Üzerimde hakimiyet kuran ve beni çocukluğumdan beri besleyen etnik kökenim ve benim pek de imtiyazlı bulmadığım soyum, tüm yaşantımı yönlendiren, eğip büken şekillendiren bir olgu. Açık açık beyan etmek istemesem de Muhammedî bir soydan gelmiş olmam ve şu anki yaşantı konumum üzerinde oldukça büyük etkiye sahip.
İslam öğretileri ve pratikleri her anlamıyla daha küçüklükten itibaren bu geniş yelpazeli motifleriyle hayatımda yer edindi. Dehşet verici bir baskı altında örtünmesem de 12 yaşımdan beri içimde bitmek bilmeyen bir arzu vardı açık olmaya dair. Şuh veya göz alıcı, çekici gibi sıfatları karşılayacak fiziksel görünüşüm itibariyle erkeklerin dikkatini çekmemek en büyük gayem olmuştu. Tesettürüm ve hayatımın her alanında aldığım aksiyonlar da bunu karşılıyordu. Çoğu zaman düşündüğüm ve kendimi suçladığım şey şuydu; Ben öyle bir varlığım ki cazibeme bir erkeğin kapılması kati surette yasak, bir erkeği baştan çıkarmam recm sebebi. Taşlanıp öldürülmek bana layık görülen. Tesettür benim hayati önem atfettiğim bir unsurdu, Müslümanlığımın nişanesi. Bahsettiğim gibi, doğup büyüdüğüm muhite kadar muhafazakar bir yaşamı benimseyen insanlarla dolu çevrem. İslam dinine inanmak ve onu yaşamaktan başka hiçbir alternatifi olmayan bir insandım, hala öyle sayılırım.
Zamanla vermiş olduğum tavizler, dini hassasiyetimin azalışı sebebiyle şu an İslam’ın hak din olmasına karşı tamamen şüphe doluyum. Tüm yaşantım boyunca ailemi her zaman memnun eden, en ufak bir pürüz çıkarmayan, haylazlık nedir bilmeyen bir çocuktum. Fakat şu an içinde bulunduğum vaziyetten dolayı artık onları memnun etme kaygısı içinde değilim. Hem inanılan dinden ötürü hem de toplum tarafından kabul görülen normlardan ötürü, kendi benliğimi hiçbir zaman deklare edemeyeceğim korkusuyla yaşıyorum. Ahlak anlayışım, manevi değerlerim hepsi birer birer değişim gösterdi bu süreçte. Hiçbir şekilde bir dini temsil etmek istemiyorum, varlığımı hezeyanlara kapılıp da sürdürmek istemiyorum. Gelenekselci bir anlayışa sahip bir Müslüman olmadım hiçbir zaman, açık fikirli bir insanım ama beni büyütüp besleyen ailem ne yazık ki benimle aynı ahlaki formda değil. İçimi kaplayan öfke ve nefret o kadar güçlü ki, fakat ben tüm bu yaşadıklarımı artık kaldıracak mental güce sahip değilim. İstediğim tek şey ailemin beni koşulsuz şartsız kabullenmesi.
O kadar çok düşünüyorum ki, zihnimin yorulduğunu hissediyorum, onları üzmeden ve yaşadığım bu evde bir infial çıkarmadan nasıl kendimi açıklayabilirim hiç bilmiyorum. Öngörüm şu ki önümüzdeki birkaç yıl içinde herhangi bir aksiyon alamam, ekonomik özgürlüğümü sağladığım zaman ailemin benim üzerimdeki tahakkümü de söz hakkının da azalacağı umudundayım. Kafamın içinde binbir senaryo ve hiç razı olmadığım bir inanç içinde hayatımı idame ettirmek çok zor. Bir özkıyım gerçekleştirme niyetinde olmadım hiçbir zaman, fakat istediğim yaşamı şu an elde edemediğim için her gün daha da cazip gelmeye başlıyor bu düşünce. Profesyonel bir yardım almayı, terapiste gitmeyi düşünüyordum ancak bunun bana yine de yardımı dokunmayacaktı. Bana iyi gelecek tek şey arzuladığım, idealleştirdiğim her şeyi tümüyle hayatıma entegre edebilmek. Belki bu satırları okurken yazdıklarım size bir rüzgar esintisi gibi gelebilir ama bende uyandırdığı tufanların haddi hesabı yok. Umuyorum ki kendi benliğini yaşamak ve kabullendirmek isteyen tüm başörtülü kadınlar bir gün elde edebilir bunları.