Türkiye, ataerkil ve dini kültürel kodların, özellikle son 20-25 senede, giderek yaygınlaştığı ve kurumsallaştığı bir ülke halini almıştır. Gerek iktidarın ideolojik ve kültürel mekanizmalarıyla bu yapıyı desteklemesi ve yaygınlaştırması, gerek tarikat ve cemaatlerin etkinliklerinin artmasıyla ortaya çıkan bu gerçeklik, kurduğu baskıcı ve dikey mekanizmalar ve yeni kuşağın içinde olduğu zamanın ruhuna uymayan doğası sebebiyle, kendi mağdurlarını ve mağduriyetlerini yaratmıştır.
Yapılan araştırmalar, ataerkil ve dini yapıyı besleyen ve nüfusun önemli bir bölümünü oluşturan bu kitlenin “özgürlük” kavramını bir tehdit olarak algıladığını, çocukların ve genç yetişkinlerin üzerindeki baskıları olağan karşıladıklarını ve bu baskıları besleyici nitelikteki siyasi/sivil pratikleri desteklediklerini göstermiştir.
Ataerkil ve dini bu kodlar ve ülkeye egemen olan trend, özellikle çocukların ve genç yetişkinlerin, erken yaşlardan itibaren dini ve kültürel baskı ekseninde temel hak ve özgürlüklerine erişiminin engellenmesine, potansiyel gelişim olanaklarının kısıtlanmasına ve bütünlüklü iyi olma hallerinin zedelenmesine sebep olmuştur.
Enes Kara, 2022 senesinin 10 Ocak gününde, kaldığı tarikat yurdunda bir video not bırakarak intihar eden, 20 yaşında ve tıp öğrencisi olan bir gençti. Bıraktığı notta, aile ve çevre ekseninde üzerinde kurulan dini baskılar ve neticesinde ortaya çıkan psikolojik/ekonomik şiddetten bunaldığını, kendi değerlerinin ve var olma hakkının gözetilmediğini, artık bu çatışma üzerine kurulu yaşamı daha fazla kaldıramayacağını söyleyerek hayatına son verdi.
Ülkenin her yerinde, inanmadığı namazı kılmak zorunda olan, benimsemediği orucu tutuyormuş gibi yapan, ekonomik bağımlılık sebebiyle fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalan, yine ekonomik bağımlılık sebebiyle tarikat ve cemaatlerin meskeni olmuş yurtlara zorunlu kılınan, yaşam tarzı müdahalesini hem aile hem devlet eliyle ağır bir şekilde yaşayan, ikili hayat kuran, bu koşullar altında psikolojik sağlığını koruyamayan, eğitim ve gelişim olanakları tarikat ve cemaatlerin keyfine bırakılan, potansiyelini yaşayamayan, zorla örtünen, zorla Cuma namazı kılan, zorla cinsel kimliğini gizleyen, ana varoluş amacı ev temizlemek ve evlenmek olarak görüldüğü için gençliği ve çocukluğu odalarda mahsur bırakılan, “eti senin kemiği benim” diyerek çocuk yaşta tarikat ve cemaatlerin keyfine teslim edilen binlerce çocuğun ve gencin var olduğunu biliyoruz.
Bu gençlerle dayanışmak, onların varlığını görünür kılmak ve tanımak, yaşadıkları baskı mekanizmalarını azaltıcı faaliyetler geliştirmek, politika uygulayıcıları bu yönde çalışmalar yapması için çalışmak, ve bütün bu tecrübeleri geçirmiş/geçiren insanlara yalnız olmadıklarını göstermek için; Türkiye’nin yaşayan atmosferini, gidişatını ve gerçekliğini göz önünde tutarak, Enes Kara’nın aramızdan ayrılmayı seçtiği 10 Ocak gününü “Dini Baskılara Karşı Dayanışma Günü” olarak benimsemeye karar verdiğimizi ilan ediyoruz.
“10 Ocak Dini Baskılara Karşı Dayanışma Günü” için bir yanıt
her türlü gericiliğe ve dini dayatmaya karşı hep birlikte direnmeliyiz ! bizi Ortadoğu karanlığına gömmek isteyenlere karşı özgürlük ve medeniyet için birleşmeliyiz. yoksa sıra bize gelecek…