Ablam yine başımı yıkamak için çağırırken o kadar korktum ki vücudumda oluşan kızarıklıkları görecek diye

Odamın duvarlarına bakıyorum, oluşan çatlakları izliyorum. Parmak uçlarımı çatlakların üzerinde tek tek gezdiriyorum. Bana çok tanıdık geliyorlar. Nereden tanıdığımı hatırlamaya çalışıyorum. Sonra bana benden tanıdık olan yakınlığı görüyorum. Çok yakından, ruhumun derinliklerinden tanıyorum, acıdan çatlamayı. Acıdan çatlayıp, koca bir boşluk yaratmayı. Ruhum acıdan çatlamış koca bir boşluk ve ben o karanlık boşlukta parçalarımı kaybediyorum.


Küçük bir kızken, Allah’a demiştim ki “Allah’ım lütfen beni koru, lütfen bir daha başıma gelmesin. Midem bulanıyor ve karnım çok acıyor. Çok korkuyorum.” ve o zaman evimizde zemzem suyu vardı kocaman bir bardak zemzem suyu içtim. O kadar inandım ki Allah’ın beni koruyup duamı kabul edeceğine. Aradan zaman geçti ve ben Allah’ın duamı kabul ettiğine inandım, ama Allah beni sevmemiş demek ki. Kanımı yine kirlettiler. Ağladım çok ağladım. Allah’ım neden beni sevmiyorsun, neden beni korumuyorsun, diye çok ağladım.

Ablam başımı yıkar, annem anne olamazdı. Eve geldim, ablam yine başımı yıkamak için çağırırken o kadar korktum ki vücudumda oluşan kızarıklıkları görecek diye. Küçüktüm, başıma korkunç şeyler gelmişken kendimi neden suçlu hissettim? Benim ah’ım hepinizin yakasında. İlkokul öğretmenim erkek diye, tuvalete gidebilir miyim izni alamazdım. Ya zil çalana kadar kendimi tutar ya da dayanamaz kaçırırdım altıma. Altıma kaçırdığım için benim bir aptal olduğumu düşünüp, dalga geçilirdim. Hayır, ben aptal değildim, ben sadece herkesin bana aynı şeyleri yapacağını sanıp korkuyordum. Sonra okuldan alındım. Tabii çünkü çişini tutamayan bir kız, eğitim almayı hak etmiyor. Nedenleri sorgulanmadan aptal olduğuma inanıldı. O zamanlar başıma bir örtü takıldı. Artık yavaş yavaş edepli kız olmam gerekiyordu. Birinci sınıftan alınmış bir kız çocuğu, şimdi terbiye edilmezse hiçbir zaman edilemezdi.

Okuldan alınmam benim için cehennemdi. Tekrar aynı şeylere maruz kaldım ve gittikçe artmaya başladı. Seni anneme söyleyeceğim, diye bağırdım bir keresinde, “Eğer biri bile duyarsa tekrar aynısını yaparım.” dedi. Anlatamadım, ama hep ağlardım hep. Çocukluğum çalındı, kalbim, ruhum, bedenim, gece uykularım, neşem.. Şimdi bakınca kafamdaki örtüye tekrar tekrar aynı şeyleri hatırlıyor ve ruhumun geçirdiği nöbetleri büyük bir sakinlikle izliyorum. Geçecek, diyorum. Ben kendimi kandırmakta üstüme tanımıyorum. Bazen bedenimde derin izler açıyorum, kanımı temizlemek için. Kanım çok kirlenmiş sanırım, sanırım asla temizleyemeyeceğim. Şimdi kendimi ben nasıl sevebilirim? Herkes tarafından beğenilen bir yüzünün olması kendimi sevmem anlamına neden gelmiyor? Ben senin yerinde olsaydım çok özgüvenli olurdum, diyen arkadaşlarımın düşüncelerine neden sahip olamıyorum? Neden her aynaya baktığımda kirletilmiş bir kız görüyorum? Çocukluğum neden beni sevmiyor? Neden çığlıkları 21 yaşına gelmiş ben’im kulaklarından çıkmayıp da kimse duymuyor? Benim sorularımı kim yanıtlayacak kim kendimi sevmeme izin verecek? Sorularımın yanıtını öğrenmeyeceğim ama sordukça ezberlediğim mısraları ruhum dökecektir.

“Ne mutlu, bu zamanda hasat yapanlara ve elleriyle başakları toplayabilenlere. Çölde şarkı söyleyen ruhları dinleyelim. Ah edenleri ve ellerini gökyüzüne açanları şarkısı diyor ki: “Eyvah! yaralarım ruhumu hissizleştirdi. Ah sen, beline kadar inen saçların dökülürken kırmızı elbiseler giydiğin, altından mücevherler taktığın zamanları hep unuttun. Gözlerine sürme çekerdin. Hatırla, kendini boşu boşuna güzelleştirirdin. Çölde yalnız bir şarkı olduğun ve arkadaşların seni terk ettiği için… Zaman akıyor ve öğlenin gölgeleri uzamaya başlıyor ve kuşlarla dolu bir kafes gibi, hayatımız da iniltiyle dolu. İçimizde hiç kimse bilmiyor, ne kadar vakti kaldığını. Hasat zamanı geçti, yaz artık bitmek üzere ve bir kurtuluş bulamadık.


Güvercinler gibi bağrışıyoruz adalet için, ama kimse duymuyor bizi ve karanlıkta ışığı bekliyoruz. Ey sen! Sevginin gücüyle taşan nehir. Bize doğru gel. Bize doğru gel..”

Comments (2)

  1. birileri

    Biliyorum. Çok zor. Onlar bize bakmaya yükümlüyken, onlar bize borçluyken yapmamaları. Anlatacak limanımız olmalı. İnan bir gün hepsi geçecek. Gerçekten geçecek. Yüzünde buruk tebessüm olacak hatırlayınca ama o kadar acıtmayacak. Belki bir bilimsel yardım iyi olabilir ama nasıl olur bilemiyorum. Biliyor musun? Sen küçüklüğüne borçlusun. Sana yaşattırılmayan küçüklüğüne ruhunu borçlusun. Heyacanını, ilk aşkını, sevişlerini, ömrünü… Bunları ona borçlusun. Baş kaldırmaman küçüklüğüne bir ihanet. Onun kenara çekilip ağlamasına izin vermemelisin. Kalbinde koşturmasına izin ver, ağıtlar yakmasına değil. Nasılsın, nasıl bir hayatın var şu an bilmiyorum ama istersek her şeyi başarırız, tek yapacağımız şey istemek sonrası gelir zaten. Sana olan inancım fazla. Unutma, kadınları aşağıladıkları dünya onların üzerine yağacak.

  2. It’s really very interesting..thanks for sharing..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir