Merhaba! Bir süredir bu siteyi takip ediyor ve hemcinslerimin, kendi tabirimle kız kardeşlerimin mektuplarını okuyorum. Bu bir gerçek ki, kadın olmak çok zor, ancak Ortadoğu toplumlarında biraz daha zor. Tüm bu zorluklar, biz kadınları daha da güçlü yapmaktan başka bir şey yapmayacak. Bu projeyi oluşturan herkese çok teşekkür ederim.
Benim ‘kapanış’ hikayem, hemcinsleriminkinden daha farklı. Anne tarafım genel olarak muhafazakar, baba tarafım ise seküler. Anne ve babam ise ne muhafazakar ne de sekülerdir. Bana hiçbir zaman dini bir dayatma yapmadılar. Mesela anneannem, Kuran kursuna gitmemi isterdi, ancak annem ben istemediğim için beni asla yollamadı. Babam ise asla lafını bile açmadı. Hiçbir zaman tesettüre girme ve diğer ibadetleri yapma hissiyatı içinde olmadım, ancak 13 yaşında kapandım.
Ortaokul 7. sınıftayken, din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenimiz derslerde çok fazla cehennem vurgusu yapardı ve bundan korkmaya başlamıştım. Cehenneme gitmeyen kişilerin namaz kılanlar olduğunu söyleyince de, namaz kılmak istedim. Namaza başladığım zaman abdest almayı bilmiyordum, hiçbir dua ve sure bilmiyordum, ancak cehenneme gitmekten korktuğum için hepsini öğrendim ve namaz kılmaya başladım. Ailem hiçbir şey demedi. Sonra din öğretmenim bana kapanmam gerektiğini söyledi, bunu gidip anneme anlattım. Yaşımın daha küçük olduğunu, daha emin değilsem bunu yapmamam gerektiğini anlattı ve bana aylarca başörtüsü almadı. Annem bir şekilde benim sağlıklı karar vermem için beni “oyalarken”, din öğretmenim ise her gün bunun hakkında baskı yapıyor, başka aile büyüklerine gidip başörtüsü ve başörtüsüne uygun kıyafet istememi söylüyordu. Dediği gibi yaptım ve kuzenimden bone ve başörtüsü istedim. Ertesi gün, 26 Mart 2016’da kapandım. Annem ve babam yorum yapmadı, ancak babaannem öğrendiğinde çok tepki gösterdi. Onun tepkisini tek kelimeyle anlatmak istesem, bu “şiddetli” olurdu. Bayramlarda baba tarafımı ziyaret ettiğimde başörtümü açmamı söylediler ve hakaretvari sözler söylediler. O zamanlar çocuktum, bu tepkileri bana ters tepti ve başörtüsüne daha sıkı sarılmamı sağladı. Bir kere bile açılmayı düşünmedim ve dindar hayat yaşayan bir kız çocuğu oldum. İlk kez Kuran kursuna gittim. Kuran öğrendim. Öğrendikten sonra her gün 1 cüz Kuran okudum ve 3 defa hatmettim, tabii ki Arapça’dan.
Şimdi diyeceğime gülebilirsiniz ancak o zamanlar hemen ölmek istiyordum. Evet, ölmek istiyordum. Ben namaz kılan, Kuran okuyan kapalı bir kızdım. Eğer o şekilde ölsem, kesinlikle cennete giderdim. Yeni bir kitap okumak, şehir/ülke gezmek, eğlenmek, mutlu olmak, şarkı dinlemek hiçbir şey umurumda değildi. Tek amacım cehenneme gitmemek. Az yaşarsam, daha az günaha girerim ve cehenneme gitmem diye düşünüyordum. Kafa yapımı göz önünde bulundurun.
Yengemin beni düşüncelerim konusunda uyardığını ve bazı konuşmalarda aşırıya kaçtığımı, eğer böyle gidersem delireceğimi söylediğini hatırlıyorum. Annem ve babam benim böyle mutlu olduğumu düşündükleri için karışmıyorlardı, ama biliyorum bundan memnun değillerdi. Benim değişen ruh hallerimi ve içe dönük biri olmaya başladığımı görüp endişeleniyorlardı. O yaşta bir kıza göre çok ağır olan dini kitaplar okuyor ve saatlerce tarikat videoları izliyordum. Annem bir gün beni izlerken yakaladı ve bana, “Canım kızım, seni mutlu olduğun halde seviyoruz, ancak senden ricam var, sakın bu tarikat işlerine karışma ve ileride tarikatçı biriyle karşıma çıkma” diye uzun uzun neden böyle düşündüğünü anlattı, tabii ben kısa kesiyorum.
Girdiğim TEOG sınavında güzel bir puan aldım ve ilimin en iyi Anadolu liselerinden birine gittim, ancak orada eğitim hayatıma devam etmek istemedim. İkinci sene İmam Hatip Lisesine nakil aldırdım. Hatta aylarca nakil aldırmak için uğraştım ve kontenjan boş olduğu için çabalar boşunaydı. Annem ve babam yaşadığım üzüntüyü gördüklerinden normalde kabul etmeyecekleri halde İmam Hatip lisesine gitmemi çok istediler. Çok görkemli bir binası vardı ve eski okulum olan Anadolu Lisesinden çok daha gösterişliydi. Görüntüsü ve temizliği beni çok etkilemişti. Bina yeni yapılmış, kocaman bir arazi okula tahsis edilmişti. Şehrin tam merkezinde bir yerdeydi. Görenler okul değil saray sanıyor, ancak her şeyin dış güzellikten ibaret olmadığı burada anlaşılıyor. Gittiğim İmam Hatip, proje İmam Hatip altında olduğu için dini dersler daha azdı. Buna rağmen zorlanıyordum ve derslerimin hocasının propaganda yaptığını hissedebiliyordum.
Öğretmenlerimin çoğu için ders saati beyin yıkama seansı demekti. Sınıf arkadaşlarımı çok severdim, hala onlarla konuşuyorum. Onlara öğretmenin konuşmalarının aşırıya kaçtığını ve dersin amacından saptığını söylediğimde hepsi İmam Hatip ortaokulundan gelme oldukları için bu tür söylemlere alışık olduklarını belirttiler. İlk şok orada oldu. Okulun duvarlarına mezun öğrenciler ve öğretmenler hakkında birkaç şikayet karalayıp “Buraya gelmek bir hataydı” yazısını gördüğümde ikinci şoku yaşadım. Bu mektup tahmin ettiğimden uzun ilerliyor, aslında çok kısalta kısalta yazıyorum. Mesela arkadaş çevremin bana “sofi” lakabı taktığından ve statümün oluştuğundan bahsetmedim. Statü şöyle: Ben öğrencilik hayatım boyunca dersleri orta-iyi olan ancak asla okulun popüler kızı olamayan kişisi oldum. Arkadaş çevrem çok fazlaydı, hatta okulun popüler kızlarıyla yakın arkadaştım. Ama asla “o kız” olamadım. Ancak ne zaman kapandım, insanlar beni görmeye başladı işler değişti. Şimdi kendime itiraf ediyorum: Bundan çok hoşlandım ve sırf bu yüzden “sofi” olmayı devam ettirdim… Neyse, İmam Hatip Lisesine gittiğimde “sofiliğim” pek kalmamıştı çünkü orada hafız öğrenciler bile varken benim pek bir özelliğim yok. Ortaokulda Sofi 1 tane, lisede 10, İmam Hatip Lisesinde 100. Belki burada mücadelelerini yazan kişiler benim okul arkadaşımdır.
Bu mektup belki de çok anlatım bozukluğu ve yazım yanlışı içeren bir mektup oluyor olabilir, bunun için çok özür dilerim. Eski yazım ve anlatım becerilerim yok.
Nakil aldırdığım İmam Hatip Lisesi asla kompozisyon ve şiir yarışmalarına katılmazdı. Benim ise hobilerimden birisi kompozisyon yazmaktır. Ortaokul ve lisemin ilk senesinde birçok yarışmaya katılıp il/ilçe birincilikleri elde ettim. Nakil aldırdığım İmam Hatip lisesinin müdürüne bunu belirttim ve “Neden yarışmaya katılmıyoruz, kompozisyon yazmıyoruz hocam, 10 Kasım yaklaşıyor. Daha önce 10 Kasım Mustafa Kemal Atatürk’e mektup ve Atamıza minnet konusunda ilçe birincisi oldum. Bana güvenin, podyum sıralaması elde edebilirim” dedim, ancak hiç oralı olmadı ve bizim ilgi alanlarımızın farklı olduğunu söyledi. Bu ise üçüncü şok oldu. Zihnimde bir şeyler değişmeye başladı. Bu okula gelmek için delicesine çabaladım, geldikten sonra da eski okulumu özlediğim için ağlamaya başladım. Zihnimde ve kendimde çok şey değişmeye başladı.
Derslerim oldukça iyiydi ve takdir aldım. Ortaokulda orta-iyi bir öğrenciyken, lisede tamamen başarılı bir öğrenci oldum. Takdir ve onur belgesi almanın “sevincini” hiç yaşayamadım çünkü ciddi bir bunalıma girdim o dönem. Şiir ve kompozisyon yazmak istiyor, eski okulumdaki ortamı, eğitim kalitesini ve sıcaklığını arıyordum. Okulum sadece kız okulu olduğundan karşı cinsimizle iletişimin zayıfladığını hissediyordum. Takdir, onur belgesi, ihtişamlı okul umurumda değil. Çok mutsuzum. Ruhum emiliyor gibi hissediyordum. O okulda değer görmüyordum ayrıca, eski lisemin müdürü ve öğretmenleri aklıma geliyordu ve arada çok fark vardı. Yaptığım seçimden dolayı çok ama çok üzülüyorum. Ailem olaya el attı ve depresyondan kurtuldum ancak o okulda olduğum süre boyunca emin oldum ki ben sofi değilim, dindar değilim, ben bu zihniyetin, ben bu cemiyetin insanı değilim. Cennet ve cehennem olgusunu düşünmüyorum. Ben bu güruh ile çok çakışıyorum. Ne yapacağımı bilmiyorum. Zihnimdeki savaşlar dışarıya yansıyor ve öğretmenlerimle tartışıyordum, huzursuzdum. Tüm bunları düşünürken Covid patladı ve bir daha okulun yüzünü unuttum. Kurtuldum. Hatta 2019 Kasım ayında lütfen bir şey olsun ve ben okula gitmeyeyim diye yüzlerce defa dua ettiğimi hatırlıyorum. Sanırım duam kabul oldu Covid patladı.
Covid zamanı düşüncelerim 180 derece değişti. Eski düşüncelerim ve kafa yapım… Dolayısıyla kendimden utandığım zamanlar oluyor. Şimdi daha bilinçli, daha kültürlü, daha insan haklarına saygılı, daha sosyal ve daha etik biri olduğumu düşünüyorum ve bundan da önemlisi artık dürüstüm. Korkularımın ve toplumda statü sahibi olma isteğimin, egomun beni ele geçirip yaşam tarzımı tamamen değiştirmesine izin vermek istemiyorum. Annem, babam, baba tarafım ve anne tarafım bendeki değişimin tamamen farkındalar. Annem, babam ve baba tarafım bu durumdan çok memnunlar. Kızlarının beyin yıkama kurbanı olduklarını görmedikleri için mutlular. Gördüklerinden dolayı içleri rahatlar ve yıllar önce bana ettiği hakaretten dolayı özür de dilediler. Evet, eğer açılırsam bana kızmayacaklar ve hep yanımda olacaklar. Bundan asla rahatsızlık duymayacaklar. Bunu biliyorum. Benim fikirlerimin ve savunduğum değerlerin İslam inancına ters olduğunu da biliyorum ve artık “oraya” ait hissetmiyorum. Evet, açılacağım, hazırım…
Hazırdım. Çok sevdiğim anneannem hastalandı ve onunla ilgilenmeye başladım. O benim için çok değerli bir insan, o sadece benim için değil birçok kişi için çok değerli bir insan. Harika bir kadındı. Benim Kuran kursuna gitmemi istedi ancak bunun sizlere onun baskıcı bir insan olduğunu düşündürtmesini istemem. Canım anneannemle hastalığı boyunca çok yakından ilgilendim. Üniversite sınavında EA 15K yaptım ancak Boğaziçi Üniversitesi’ni istediğim için mezuna bıraktım. Bu süreçte anneannemle daha çok ilgilenmek durumunda kaldım, onun diğer çocuklarından çok ben ve annem bakımını üstlendi. Hasta bakmak çok sevdiğin bir insan olsa dahi çok yorucu bir eylem. Depresyona girdim, agresif bir insan oldum, sağlık sorunlarım ortaya çıkmaya başladı ve o öldükten sonra her şey daha da kötüye gitti. Sınav sonucum da kötü geldi. Arkadaşlık ilişkilerim de bozuldu. Çok yalnız kaldım ve kendimden nefret ettim. Şu anda kendime yeni yeni gelebiliyorum ve bu süreçte başörtüsüne dair hiçbir şey düşünmedim. Zaten evden dışarı çok nadir çıktığım için, evde de kapalı olmadığım için başörtüsünü unutuyordum. Şimdi yine düşünmeye başlıyorum. Bazen dua etmekten çok mutluluk duyuyorum. Namaz kılmaktan da öyle. Anneannemin ruhuna okuyorum. Bazı çaresiz durumlarda insan, soyutluklardan güç alır ve inanç işi kolaylaştırır. Ben tam o durumu yaşıyorum.
Aile sorunları, sağlık sorunları, eğitim durumum, sosyal hayatım ve ölümler sebebiyle psikolojim tamamen bitik seviyeye geldi. Anne tarafımın, “Sen kapalı olduğun ve kapalı kaldığın için gurur duyuyoruz, diğer kuzenlerin gibi açılmadın, seni çok seviyoruz” gibi demeçler veriyorlar. Eskisi gibi dini bütün olmadığımı bilseler bile “en azından başörtülü” diyorlar bana. Açılan kuzenlerim için neler söylediklerini hep aklımda tutuyorum. Onlarla çok tartıştım.
Bu yıl eğer hayatta kalırsam kesinlikle üniversiteye gideceğim, ancak açık bir şekilde mi gideceğim yoksa kapalı mı bilmiyorum. Anne ve babam bana kesinlikle kızmayacaklar, ama kolay değil. Anneannem toprak altından bana küsecek ve bir daha rüyalarıma girmeyecek diye korkuyorum. Diğer aile üyelerinin tepkisinden çekiniyorum. Fiziğimi ve kendimi sevmiyorum, kapatmak bu yandan beni rahatlatıyor. Endişelerim var. Emin olduğum tek şey, o güruha ait değilim ve bu taktığım başörtüsünün altında, başörtülü bir kadından beklenenlere karşı zıt bir zihin var. Ne yapacağımı bilmiyorum. Sıfır baskı, sıfır dayatma, ama işin sonunda 19 yaşında kapalı bir kız var. Siz bin bir zorluk yaşayan hemcinslerimin yanında bu bir hiç ve benim yaptığım korkaklık. Çok gelgitli bir dönemdeyim, kendimi çok eleştiriyorum bu da benim atılım yapmamı engelliyor. Psikolojim iyi değilken ve sosyal/eğitim hayatımda problemler yaşıyorken başörtümü açamıyorum ama sizin gücünüz sayesinde ben de başaracağıma inanıyorum. Başarcağız!