Anneme bile feraceyi çıkarttırdım

Yine muallak başı sonu belirsiz bir şekilde kendimin ne olup olmadığından habersiz, 20’ye yaklaşan yaşımın tedirginliğiyle başlıyorum yazıma. Ben kimim sorusunu sormadan başıma öylece alelade bırakılan bir örtüyle imtihanım başladı. Kalıpların, tabuların içinde boğuşan, kendisi asla o tabulara uymayıp bizi o tabulara sokup hayatı zindan eden babamın, hani annemi ölümüne döven, hani sürekli “Okutmayacağım seni” diye tehditler savuran, kimi zaman el ucuyla sevip kimi zaman iki lafa dolduruşa gelip bizi orospu ilan eden babam. Dura dinlene yazacağım bu yazıyı. O kadar çok şey, o kadar çok zamana yayıldı ki nereden başlasam kestiremiyorum.

Çok öncelere mi gitsem diyorum, annemin babamla tanıştığı, beni doğurmadan öncelere uzanan şiddetiyle mi, yoksa kendi hikayemle mi? Bence burada bari en azından kendim olsun önceliğim. Ben Feray. Fersiz ay. Ayılamayan bir fer. Ben, neyim, ne değilim, bunu daha bilemezken babamın din görevlisi olma bahanesiyle 8 yaşındayken artık pantolon giyemeyeceğimi söylemesiyle başladı hikayem kulağıma. “Örnek ol” dedi. 8 yaşındaki çocuğa. “Sen imam kızısın. Örnek ol.” Günahlarım bir deftere yazılmadan önce gururlandım. Babamı temsil ediyormuş ya! Ne büyük şey! Kendisi karı kızın peşinde fink atarken ben onun dinini temsil ediyordum. SEKİZ YAŞINDA. Bunu vurgulamam gerek. Bunu haykırmam gerek. Bunu ne yapsam bilmiyorum.

Saçlarımın açık olduğu son senem 4. sınıf oldu. 5. sınıfa geçince benim imam hatip kariyerim başlamıştı. Öncelikle şunu söyleyeyim, babam bana kapan demedi ilkin. Okul müdürü “Kız dediğin örtecek başını” dedi. “Siz nasıl imam hatip neslisiniz” bir de benim babam hoca ya “Sen hoca kızısın, utanmıyor musun böyle gezmeye'” diye ekledi. Utanmıyor musun dediği de çocuk. Babam da bunu bir kez demişti herhalde, 4-5 yaşlarındayım, annem dizlerimde etek giydirmiş, arabanın içindeyiz, babam bankaya gitti. Giderken kız kardeşimi de aldı, ben torpidoya yaslanmışım, sıkıldım da işleri de uzadı belli ki, gelmiyorlar. Annem dedi ki “Sen de git, bankanın önünde araba zaten”, hevesle indim, gidiyorum koşa koşa babamın yanına geldim, bana bağırdı orada: “Ben seni bu vaziyetle hiçbir yere götürmem”. Ulan diyorum şimdi, kalın mı kalın kilotlu çorap da giymişim. Etek dizimin hizası, ama en önemlisi ben 4-5 yaşında çocuğum. Bana bakıp da orada sen ne gördün ki? Fikriyatı pislik dolu adam, ne gördün orada? Kadın mı gördün? Arzulanacak bir kadın mı saydın beni? Minicik çocukken ne gördün beni orada?

Büyüdüm, boy attım, oldum mu şimdi İmam Hatip öğrencisi. Çok öncelerden bahsetmesem fikriyatını veremem böyle insanların. İçleri pislik. Seni sen dışında her şey olarak görüyorlar çünkü.

İsmini hatırlamak istemediğim müdür yıllar sonra lisemde de müdür olmuştu. Bana o zaman demişti ki: “Biz 70-80 jenerasyonlu, İmam Hatip’te okumuş adamlar, böyle bir zihniyet oluşturuyoruz. Tâ o zamanlar okulda bize böyle bir düşünce öğretmişler. Kadınımızı, kızımızı çok koruyoruz.” Kestim lafını. Öldürüyorsunuz hocam, dedim. Siz kadınınızın, kızınızın hayallerini öldürüyorsunuz. 5. sınıfta o hocanın zoruyla, psikolojik baskısıyla kapandım, daha da açılmadım. Bir kere sadece 6. sınıftayken açık gitmek istedim misafirliğe, babam evde tek bırakacağını söyledi. Ağladım. “Hayır” dedim, “Git başını ört” dedi. O sırada pantolon giymem zaten yasak, saçma sapan etek giymişim.

Babam bu arada çok cimridir. Tamam, hadi kız kapanacak zorluyorsun, pantolon da giyemez e git o zaman üstüne başına bir şey al. Yok. O da yok. Maalesef yok. O gün annem de üzüldü, ama maalesef babamın huyunu biliyoruz, kırk yılın başı da bir yere götürüyor ağlaya ağlaya taktım başıma örtüyü. Ortaokul boyunca daha da kapalı olup olmamanın sorununu yaşamadım çünkü herkes kapalıydı.

Liseye geçtim. Yine İmam Hatip, 460 puan almışım, Anadolu falan tutuyor, yollamadı tabii. Gittik okula, müdür aynı ortaokuldaki müdür. Okul forması feraceydi. Haydaaa. Başörtüye zaten ısınamamışım, şimdi de zorla ferace! Babam da bu sefer günlük hayat için ısrarcı kullanmamda. Ben her namazda Allah’ım ne olur ilerde pantolon giyineyim, pantolonlarım olsun diye ağlayarak dua ediyorum.

Lisede zorbalığa uğradım. Sonra zorba oldum. Zorbalaştım. Kindarlaştım. Zaten yurtta kalıyorum. Aileyle bağ sıfır. Telefonum yok. Bir tane pantolon geçmiş elime, herhalde teyzemden. Ölümüne onu giyiyorum sadece. Çok da mutluyum.

Pandemi araya girdi sonra. 11. sınıfım, okula gitmem gerek. Babam evde nefes aldırmıyor. Arkadaşlarım dershaneye gidiyor. Benimki yollamıyor. Pantolon giyerken görmüş bir kere evde, ne sürtüklüğüm kaldı ne başka bir şeyim. Sırf pantolon giydim diye sanki kötü yola düşmüşüm gibi davranıyor,. İstediğim gibi giyinememekten, özgüvensiz, kendime yabancı ve biçareyim.

Bazı olaylar yaşandı, 12’ye geçtiğimde alttan alıyordum zaten sürekli ki sorun çıkarmasın, sınava hazırlanayım, ama yine sorunlar çıktı. Annem aldı bizi evden, gittik… Gittik de, “Burası küçük şehir, dedikodular çıkar; insanlar der babası haklıymış orospu olmuşlar. Haklı çıkartmayın onları” dedi annem. O sırada üniversiteyi kazanmışım mazbut şehirden bir anda gerçekten başörtüsüne az biraz yabancı bir ile gelmişim. Makyaj bile yapmayan, pantolonu bile sanki giyince dinden çıkmış gibi hisseden ben kalakalmışım.

Gel zaman git zaman. 1. sınıf bitiyor, içimde bu sefer pantolonun çok daha ötesi var. Tuniklerin boyu kısalıyor. Sonra pantolonun ön kısmını açıkta bırakacak şeyler giyiyorum. İlk giydiğimde kendimi cidden çok kötü hissetmiştim. İnsanlar beni aşağılayacak gibi hissettim. Sonra kalça kısmını kısalttım falan derken içimde bir ses huzursuz. Memnun değil bir şeyden.

Sormaya korkuyorum. Çekiniyorum neyi var kendimin?

Başörtüsü mü yük?

Evet, istenmeden takılan o örtü yük.

Yazın tam 3 ay asla evden çıkmadım. Kendimi her gördüğümde kendimden iğrendim aynada. Saçlarım hoşuma gitti. Kısacık kestiğim saçlarım uzatılmak istedi. Uzattım. Anneme bile feraceyi çıkarttırdım. Eskiden topuğa kadar zorla bize tunik giydirmek isteyen annem, pantolon giyiyor üstelik tunikleri de kısalıyor giderek. Diz altı derken diz üstüne çıkıyor. Ben gidebileceğim son noktadayım.

Başımı açıp açmamada emin olamadığımı söylüyorum anneme. Bocalıyor üzülüyor sen bilirsin diyor. Anneme laf gelmesin diye geriye atıyorum isteği. Zaten emin de değilim. Neyi istiyorum bilmiyorum. İkinci sınıfa geçtiğimde de bir şeyler değişir sanırken istek aynı dozajda kalıyor içimde. Ne fazla ne az. Harekete geçirecek kadar faal değil ama hep aklımda.

Şimdi de sıfır noktasındayım. Belki iş hayatına geçince açılırım diyorum. Kimse karışamaz. Sonra diyorum baban yüzünden sevmiyorsun ama yarın ölüp ölmeyeceğin belli değil. Hâlâ dindarım bu yüzden doğrunun bu olduğunu biliyorum ama doğru da takmıyorum? Ama en azından o yoldayım?

İkilemlerle dolu kafamın içi. Korkutuyor bir yandan bir yandansa bilemiyorum. Alkol de aldım sigara da içtim. Onlar rahatsız etmezken başörtüden çıkma korkum neden var?

Namaz dahi kılmıyorum yıllardır Kuran okumuyorum. Benim neyim var?

Sadece başörtüm.

Alışkanlığa dönüşmüş başörtüm.

Aslında koca ülkeyi sorumlusu, beni ise esareti gören bir başörtüm var.

Umarım anlatabilmişimdir derdimi. Sevgiyle kalın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir