9 yaşındaydım. 9 yaşındaki bir çocuğun hangi kararı vermesine izin verirsiniz ki? Ama ben verdim işte. Daha bebek sayılacak yaşta başımı örttüm çünkü çevremdeki herkes öyleydi. Babamın aşırı dindar arkadaşları, aşırı dindar olan kendisi…. Halimin ne olacağı umurunda bile olmayan ailemin elleriyle başımı örttüm. Manipüle edilmiş bir kız çocuğuydum.
Daha küçücük yaşımda saçma sapan cihat romanları okuttular. Asla çocuğunuzun eline bile vermeyeceğiniz şeyler. Haliyle ben de dindar(!) bir çocuk oldum. Ortaokulda kendi isteğimle İmam Hatip’e gittim. Benim düşünceme göre insan biraz çevresini algılamaya başladığında adamın birinin elindeki asa ile denizi ikiye yarmasına inanmamaya başlıyor. -Dine saygısızlık olsun diye söylemiyorum bunu. Şu an bir ateist veya deist, kısacası non-teist olarak kendi düşüncemi söylüyorum.- Nitekim bende bu oldu. 15 yaşımdan itibaren hiçbir suçluluk hissetmeden sadece mantığımı kullanıp dinin uydurmaca olduğuna karar verdim. Sekizinci sınıf gibi nefret ettim İmam Hatip’ten. Lisede İmam Hatip’e falan gitmeyeceğim diye kendime söz verdim. Güzel Sanatlar’a gitmek istiyordum, o olmasa bile asla İmam Hatip’e gitmek istemiyordum.
Ama ben kimim ki? Zorla gönderdi sevgili babam, onca ağlayıp sızlanmama rağmen. Şu an on dokuz yaşındayım. Çevremden, akrabalarımın hiçbirinin varlığından memnun değilim. Ama lise arkadaşları konusunda şanslıyım. Benim gibi bir arkadaş çevrem var. Mezun senemdeyim, ama ikinci bir mezun senesine daha ihtiyacım olacak gibi duruyor. Ve ben başımdaki örtü yüzünden dışarı çıkmak istemiyorum. Görmeye bile tahammülüm kalmadı. Bundan başka bir şey düşünemiyorum, kafamı derslere veremiyorum. Gerçekte olmadığım bir kimliği taşırken her gün ruhum parçalanıyormuş gibi hissediyorum.
Hani bir hastalıktan sonra organlarımızı kaybederiz ya, apandisitimiz patlamıştır, alırlar. Kangren olan uzvu keserler. İnsanın ruhu, benliği de böyle parçalanıyormuş demek ki. Son yıllarda özellikle paramparça oldu ve maalesef asla tam olarak düzelmeyecek -ki bu iyi bir olasılık çünkü bir kısmının düzeldiği anlamına gelebilir ve demek ki ben bazı şeyleri başarmışım. Ama hiç öyle olacak gibi hissetmiyorum. En iyi okulu kazansam, en iyi mesleği de alsam başımı açamayacakmış gibi hissediyorum. Etsem bile ailemin, annemin, babamın, amcamın, diğer erkek akrabalarımın sanki üzerlerine vazifeymiş gibi nasıl tepkileri olacağını bilmiyorum.
Kendimi öldürmek istiyorum. Eğer bir iki yıl içinde bu durumdan kurtulamazsam olacak şey tam olarak bu. Ölüm, ailemin yanındaki yaşamdan daha kötü olamaz. Ölümden korkmuyorum, bu yüzden. Anne ve babamın üzülmesi de umurumda değil. Onları anne babam olarak görmüyorum. Başlarına ne geldiği, ne yaşadıkları umurumda bile değil. Bunu ergen atarı olarak değil, hiçbir zaman içine yerleşmemiş, olmayan bir anne baba sevgisi olarak görün lütfen. Bir çocuklarını kaybettiler, abim kanserden öldü, diğer çocuklarını da kendi elleriyle toprağa koyacaklar. Ama kardeşimi düşünüyorum. Onun nasıl etkileneceğini… Ailemin onu yetiştireceği fikri beni korkutuyor ve tabii ki yaşayamadığım ama yaşamaya hakkım olan hayat. Gelecek güzel günler falan filan işte.