Selam, ben…
Ben o kadar anlatmadım ki yaşadığım buhranın varlığından emin değilim. Akıl sağlımı kontrol ediyorum şu an bir dakika. Hıh, tamam. Ben de sizin gibi muhafazakar bir ailenin içine doğdum, ne tesadüf… Ve tahmin edebileceğiniz gibi yediğimden içtiğime, giyindiğimden düşündüğüme, bu dünyada insanın kendi olup zevk alabileceği her etkinlikte önceliğim ailemin kuralları oldu. Tamam, öyle işte. Kapana kısılmış hissediyorum; senin gibi, onun gibi, Türkiye’deki belki yüz binlerce kız çocuğu gibi.
Baskılanıyorum, belki eğitimimle, belki şiddetle… Tehdit ediliyorum. Sürdüğüm ruj günün or****su olmamı sağlıyor olabilir ya da okuduğum kitap Siyonistlere para kazandırıyor olabilir. Eh, böyle bir durumda pek akıl sağlığı bekleyemezsiniz, değil mi? Çünkü her şey günahtır ve bir müzik aleti çalıp mayoyla yüzmek en büyük hayaldir falan. Yani, böyle bir ortamda yaşıyorum ve bunaldım. Siz de bunaldıysanız, sayın okur, sakın üzülmeyin, yalnız değilsiniz. İsterseniz burada birlikte bunalabiliriz. Hep birlikte bunalırsak, belki birileri sesimizi duyar falan. Ben şahsen günde yaklaşık 25 saat bunalır ve dünyada daha kaç kızın aynı şeyi hissettiğini düşünürüm. Yani, sadece Türkiye’de değil, bunun daha Guatemala’sı, Mozambiki’si, Nikaragua’sı falan da var farkındaysanız. Bütün bıkkın kızlar toplansa, bi 50 milyon falan ederiz bence. Dünyanın her yerinde kızına hayatı zehir eden baba ve yoz toplumlar vardır herhalde. Yobazlar Türkiye’ye özgü bir tür değildir bence.
Demek istediğim, kadın dayanışması sevgili dostum, (sana böyle mi hitap etmeliyim?) kadın dayanışması yaşatır. Kadınlar birbirinin sesi olursa, yalnız olmadığımızı fark ederiz. Çünkü her okuduğum mektupta kendimi görüyorum ve seni anlıyorum. Birbirinin sesi olan kadınlar dayanışmayı büyütür, kadın dayanışması yaşatır. Sağlıcakla ve mizahla kal.