Ben baskıcı ailemle ortaokul yıllarından beri savaş vermiş queer bir genç kızım. Daha çocuk yaşımda zorla başım kapatıldı ve yıllarca içimde hissettiğim gibi gözükmek için ailemle ve çevremle savaş verdim ve bu savaşı aslında kazandım da. Bundan tam bir buçuk yıl önce başımı açtım ve hatta saçlarımı bile boyattım. Ancak bu mektup benimle ilgili değil.
Ortaokul yıllarımda İmam Hatip okulunda okurken içimde bir his vardı. Kelimelere dökmek istediğim ancak tarif edemediğim bir his. Sokakta ne zaman benim yaşlarımda birisini görsem hissediyordum bunu. Sonra çocuklar için de hissettim. Hatta büyükler için de… Hep bu hissi anlamlandırmaya çalıştım. Dilimin ucuna gelip geri dönen kelimeler vardı. Bu hissin ne olduğunu bir gün parkta oynayan kız çocuklarını gördüğümde anladım.
“Kırmızı iplerle bağlıyız.” Aklımdan geçen cümle buydu. Bütün kadınlar, hepimiz kırmızı iplerle bağlıydık birbirimize. Sokağa, kalabalığa baktığımda bu ipleri hayal ediyorum. Ufacık kız çocukları da bağlı bu ipe, yaşlı teyzeler de. En modern iş kadınları da bağlı, ev hanımları da. Sen de bağlısın, ben de. Kiminin ipleri karmakarışık, her yerine dolanmış. Kimininki incecik, yalnızca bileğinde. Ama o ip hep orda. Ben o ipin her birimizin bileklerini, boğazını sıktığını ilk kez çocuk yaşımda hissettim, Hande Kader cinayeti hakkında bir haber gördüğümde. “Çekiyorsunuz ama yayınlamıyorsunuz. Sesimizi kimse duyurmuyor.” dediği sözleri hala hatırlıyorum. İplerin bıçak gibi keskin olduğu bir gündü o gün. Hepimizin canına kast ettiği bir gündü. Çünkü yine birini kaybetmiştik. Yine ülkenin bir ucunda o ip haksız yere kopmuştu.
Hepimizi birbirimize bağlayan bu ip acıyla, baskıyla kırmızıya boyanmış bir ip. Çok baskıcı bir ailenin zor koşullarda yaşayan kızıysan mesela. Bu ip senin boynuna dolanmış. Bileklerine, karnına, göğsüne dolanmış. Sıktıkça sıkıyor. Çok iyi bir ailenin güzel bir çevrede yaşayan biricik kızıysan ya da. O zaman ip senin bileğinde, kollarında. Başkası için ip ne zaman sıkılsa, ne zaman kopsa hatırla, hisset diye. Sen özgürce yaşarken, ipin diğer ucunda ölenler olduğunu unutma diye.
İşte bu ip bana da bağlı. Parktaki kızları gördüğümde onlara da bağlıydı. En çok onlar dolanmıştı bu ipe. Bu yüzden hangi görüşten, dilden, dinden, ırktan olursa olsun Türkiye’de yaşayan kadınlar direnmek, savaşmak zorundalar. Bağımız maruz kaldığımız dini baskı yüzünden, gördüğümüz şiddet yüzünden, hissettiğimiz yas yüzünden olmasın diye her birimiz elimizden ne geliyorsa yapmak zorundayız.
Eskiden korkardım, ama şimdi haklarıma bir grup sözde siyaset yapan, “millet”i temsil eden erkeğin kafasına göre karar vermesine izin vermek istemiyorum. Bu ülkenin kadınları sadece yaşamak istiyor. Özgürce saçları rüzgarı hissetsin, kim ne diyecek demeden aşklarını yaşasınlar, eşit şartlarda çalışsınlar ve en önemlisi güvende yaşasınlar diye ben hiçbir zaman savaşmayı durdurmayacağım. Bu mektubu okuyacak tüm kız kardeşlerimden de isteğim bu. Sizin savaşınız sandığınızdan çok daha değerli. Buraya gönderdiğiniz bir mektup bile bu ülkede bir şeyleri değiştirecek adımlardan birisi. Yıllarca korkarak, korkutularak yaşadık. Umutsuzluğa sürüklenmeyeceğiz.
Biz direndikçe gevşeyecek boynumuzdaki bu ipler. Çocuklarımız o iplerden biz zamanında korkmadığımız, yılmadığımız için kurtulacak.