Merhaba, bu mektubu belki birilerine ilham olabilirim düşüncesiyle yazıyorum. Çünkü her konuda Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözlerini hatırlatırım kendime: “Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. Ve ben hiçbir zaman umudumu kaybetmedim.”
Ortaokul bittiği yıl kapandım. Aslında burada belirgin bir aile baskısı yoktu benim için çünkü çok iyi manipüle edildiğimi düşünüyorum. Kapanmak benim zihnimde kızların büyüdüğünde mutlaka yaptığı bir şeydi çünkü her zaman böyle görmüştüm ve aklıma başka bir ihtimal gelmiyordu çocuk aklıyla. Ailemde bir tane bile açık kadın yoktu ve okulda açık arkadaşlarımı gördüğümde hep çok garipserdim, nasılsa böyle bir şey benim için çok sıra dışıydı. Elbette ben de “büyüdüğümde” kapanacaktım. Hatta o zaman bile bu benim için öyle korkunç bir şeydi ki, kadınlar kapanırken bir ritüel ya da ayin benzeri bir şey yapılıyor sanıyordum ve bundan içten içe çok korkuyordum. Oysa böyle bir şey yokmuş.
Kapanmam da bir süreç değildi. Arife günü açıkken, bayramın birinci günü evden çıkarken bir anda kapalıydım. Bayram alışverişi buna göre yapılmıştı. Tabii ki tüm akrabaların bu kutlu ve güzel haberi hemen bilmesi gerekiyordu.
Liseye başladıktan sonra kendimden nefret etmeye başladım, tüm arkadaşlarım benim istediğim gibi görünüyordu ve özgürlerdi ama ben hala bir insanın istediğinde açılabileceğini akıl dahi edemiyordum. Öyle bir öğrenilmiş çaresizlik içindeydim ki… Şimdi bunu düşününceye hem gülüyor hem de üzülüyorum kendim için.
Lise 2’de başlamıştı sorgulamalarım, hatta bunu arkadaşlarıma bile söylemiştim ama konuşurken “Asla yapamam, hayatım artık böyle” diyordum. Aynaya bakmaktan bile nefret ediyor, arkadaşlarım saç ve makyajdan bahsederken kendimi ezilmiş hissediyordum.
17 yaşına geldiğimde annem bir tartışma arasında “18’ine geldiğinde ne yaparsan yap” dedi ve ben de bir anlık gafletle “Açılırım o zaman” cevabını verdim. Gerisi tahmin edersiniz ki pek de hoş olmadı, aylarca ben hiç var olmamışım gibi davrandılar.
Her gece açılmış olmanın hayalini kuruyor ve bunun imkansızlığını düşünüyordum.
18’e girmeden birkaç ay önce gece vakti annemle babama bu konuyu açtım ve feci bir tartışma yaşadık, ancak ertesi gün sabah dershaneye giderken başımı örtmeden evden çıktım. Sonbahar mevsimiydi ve saçlarıma değen ilk rüzgar gözlerimin dolmasına sebep oldu. Bu kadar güzel bir duygu olduğunu hiç tahmin edememiş ve resmen kısa bir şoka girmiştim. Çok mutluydum ve bu mutluluğu hiçbir şey karşısında ezdirmemeye o an yemin ettim. Tabii ilerleyen zamanlarda yok saymalar devam etti, annem masaya benim için tabak bile koymuyordu. O an anladım ki benim kendim olarak var oluşum ve istediğim şekilde görünüyor olmam; var olmamamdan daha kötü bir şeydi onlar için. Uzun bir süre hiçbir akrabaya görünmemem için sıkıca tembihlendim ve bu durumun bilinmesini bile geciktirmek istediler.
Şimdi 22 yaşında bir genç kadın olarak bu zor karar ve süreçle her aynaya baktığımda gurur duyuyorum. Kendime olan saygım ve sevgim çevremdeki herkesle edeceğim mücadeleden çok daha büyükmüş. 4 yıl sonra kollarıma değen güneşin verdiği mutluluk, onların istediği kişi olup beni sevmelerinden çok daha heyecanlıymış. Kendinizden asla vazgeçmeyin.