Hep ümitleniyorum. Bu sefer söyleyeceğim diyorum, ama yine olmadı. Bir vakıf kolejinde okudum ortaokulu. İslami değerlere önem veren bir okul. Babam da yönetim kurulunda. Telefonundan bize bu senenin mezuniyet fotoğraflarını gösterdi. Benim mezun olduğum seneye oranla ne kadar az kapalı kız olduğunu söyleyip hayıflandı. Yedi tane. Tek tek saydığı için biliyorum. “Eskiden daha radikalmişiz” dedi. Eskiden gerçekten ben de öyleydim. Tam sizin yarattığınız o radikal kızdım baba. Artık 21 yaşındayım, 14 yaşındaki o özgüvensiz kızın bile beni yargılayacağı kadar dinsizim.
Neredeyse 10 sene oldu. Son iki senedir tesettürü anımsatacak kıyafet almıyorum bile, elim gitmiyor. Annem şal alıyor bana. Farkında mı bilmiyorum ne hissettiğimin, ama hafiften seziyordur. Bir sene önce ona söylemiştim çünkü, iki kere söyledim. O ölünce başımı açabilirmişim, öyle söylemişti. Yakın zamanda tam yazlık (!), kahverengi bir şal aldı bana. Uzun süredir evden nadiren çıkıyorum. Bugün markete gittim ama yine çok sıcaktı. İnanmadığım değerlerle örtülüyken daha da sıcaktı. Ahiretin gerçek olma olasılığını düşündüm. Gerçekse inanmadığım için hem zor gereksinimleriyle dünyamı, hem de oradaki güya sonsuz hayatımı mahvediyorum. Annemin yeni aldığı şalımla kendimi asmalıyım belki de. Her korkaklığıma karşın bir cesaret patlaması gibi…
4 senedir her gün kafamda misafir ettiğim açılma düşünceleri üzerine o kadar çok düşündüm ki. Bir şeyin hayali her zaman gerçeğinden şiddetli olsa da cesaret kırıntılarım bir somun dilimi etmiyor işte. Üniversiteye başlarken yapacaktım güya. Yaz yeniden geldi.
Uluslararası bir eğitim programına başvurdum geçenlerde. Dünyanın çeşitli yerlerindeki insanlarla bir sanal odada ders alacaktık. Binlerce kişi arasından seçilmiştim de. Ama ders video konferans olacaktı. Heyecanlıydım ama sonra o heyecanım yavaşça söndü. İnanmadığım değerleri temsil ederek dünyaya kendimi sunamazdım. Sunmadım da. Daha kaç tane fırsat kaçıracağım bilmiyorum. Ergenliğim, gençliğim… Hayatımı sarmalayan uzun şallar arasında gülünç bir mücadele verirken yavaş yavaş ölüyorum. Dünyada kim oje sürmek için ya da parfüm sıkmak için özgürlük mücadelesi verirdi ki? Avrupalı, Amerikalı kadınlar bizi anlayabilir mi? O güzel vücudumuzdan nasıl nefret ettirildiğimizi anlayabilirler mi?
Kuran kursuna gitmiştim bir yaz. Duşa girerken bile duş kıyafetimiz olmalıymış ki ayağımız kayar ve düşüp hastanelik olursak babamız bizi çıplak görmemeliymiş. Gencecik kızları nasıl kendi bedenlerinden soğuttuklarına bakın. Her banyoya girmeden önce çıplak vücuduma bakıyor ve övgülerimi sunuyorum bedenime. Yaratıcı yarattıysa neden gizlemek istesin ki eserini? Tesettür fikrinin ataerkilliği beni tanrı fikrinden daha da soğutuyor. Tamamen erkek bakış açısından bir dini emir. Tanrı varsa bunu gerçekten istemiş olabilir mi? Doğayı, evreni tenimde hissetmeden varlığına nasıl ulaşacağım tanrım? O gökten indirdiğin yağmur taneleri saçlarıma karışmadan nasıl seveceğim seni? Şen kahkahalar atmadan nasıl minnettar olacağım yarattığın mutluluğa? Denize doğrudan temas etmeden, kokusunu tenimde hissetmeden nasıl şükredeceğim sana? Çünkü Tanrım, haşemalar denizden çıkınca çok kötü kokuyor! Yarattığın renklerle güzelleşmeden, yarattığın övgüler ve güzel kokularla harmanlamadan nasıl hatırlayacağım cennetini? Madem bunu isteyecektin, neden bu arzularla yarattın kadını? Üzgünüm Ariana, sanırım Tanrı bir kadın değil.