Bir şey istiyorum… Ne istediğimi bilmeyi istiyorum. Zaman zaman kendimi içinde karanlıkta bıraktığım dehlizdeyim, mum yok, ışık yok ve yıldızlar hiç olmadığı kadar uzaklar. Bu dehlize beni tekli haneleri terk edip çiftli hanelere yeni yeni geçtiğim yaşlarda babam atmıştı ve üzerime de eskice bir örtü. Sar kafanı bununla dedi. Sar çünkü sen toplumda önde gelen bir ailenin kızısın. Sıkı sıkı hevesle ama sorgulayarak taktım örtüyü. Sonra beni o karanlık dehlizde tek başıma bırakıp gitti. Tam on bir yıldır o kuyuda kendi kendime cebelleşiyorum, kan ter içinde kalsamda hep hayır diyorum. Burda bu şekilde çürü. Artık kafamdaki o örtü de bedenimde çürüyor.
Biliyor musunuz ben annemi çok seviyorum ve babam annemi de benimkine benzer kuyulara atıp duruyor. Sadece o Müslümanmış hepimiz kafirmişiz gibi davranıyor. Her şeyi en iyi şekilde de yapsam hep eksilerdeyim. Annem de ekside, ben de. Şimdi başımda öylesi bir münker nekir yok. Hesabı ona vermeyeceğim ve yavaştanda yirmi oldum. Kendi günahım kendi sevabım derken, ortamlar, üniversite, ilişkiler, aşk… Hep yaptığım gibi sorguluyorum. Sonra vardığım sonuç ait olmadığım oluyor. Ben bu örtüye ait değilim, çünkü hiç mi hiç sevmedim. Bence örtüde beni sevmedi. Çünkü o da pek istekli gelmedi. Ne ben onu sevdim ne de o beni. Belki o gelirken daha sevecen gelse ben hevesle kordum onu en güzel yere, gönlümün başköşesine. Vesselam biz birbirimizi sevmek yerine her şeyi yaptık.
Şimdi de kafayı yiyecek haldeyim. Sevmek ve kurtulmak arasında bir yerdeyim. Sırf bu nedenle eğitimim sekteye uğruyor. Nefret ede ede yapıyorum her işimi. Soruyorum, babamın beni attığı dehlizin karanlığına mı alışmış gözlerim yoksa uzaktan da olsa seviyor gibi miyim?