Bu iç dökme yazısı, bir
aileye dönüş, ilişkileri iyileştirme ve günün sonunda aynı büyük sofradan
neşeyle yemek yeme yazısı olmayacak. Hayatım boyunca aile güzellemeleri bende
bir tiksinme yaratmıştır. Babaları mutlu eden aile düzenlerinin başkalarının nasıl
cehennemi olabileceğini gördüm ve duydum. Hem kendi aileme hem de bu kelimenin
getirdiği kutsiyetlere kendimi bildim bileli öfkeliyim. Bu öfke beni diri
tuttu, hayatımın iplerini elime almamı sağladı ama aynı zamanda akışına
bırakmama engel oldu, kontrol edemediğim zamanlarda hayatıma zarar verdi ve
aklıma ket vurdu.
Bu coğrafyada yaşanması
epey muhtemel ve sıradan şeyler aslında yaşadıklarım. Çeşitli baskılar,
sevgisizlikler ya da sevgiyi kullanıp manipüle etmeler, kısıtlamalar, çocuğunu
mülkü gibi gören ebeveynler vs. Kimine göre affedilemeyecek kadar büyük şeyler
değil belki ama ben affedemiyorum. Affetmem gerektiğini söyleyen irili ufaklı
yüzlerce aileye dönüş hikâyesine inat affetmiyorum. Onları bu halleriyle
affetmek ve oldukları gibi kabul etmek çocukluğuma ihanet etmekmiş gibi geliyor
bana.
Babam, İslamcı ailelerin
çoğunun yaptığı gibi kızını bir proje çocuk olarak gördü ve tanımak zahmetine
hiç girişmedi. Beni o kadar tanımadı ki hayatımın iplerini elime alıp onunla
ilişkilerimi koparacağımı söyleyene kadar her şeyin yolunda gittiğini düşündü.
Söylediklerimi yapabilecek gücümün ve isteğimin olması onu dehşete düşürdü ve
sonunda babalığını sorgulayıp özür diledi. Şimdi birçok şey daha farklı.
Geçmişi geride bırakmak için pişman bir baba yeterli gibi geliyor insana ama
yetmiyor. Bu başka bir yazının konusu olabilir sanırım. Ben biraz annemden
bahsetmek istiyorum.
Annem, yaşadığım birçok
kötü şeyin altında imzası olduğunu bilmeme rağmen ona üzülmekten kendimi
alamıyorum. Seni affedemiyorum. Biraz da kırgınım. İkimize de zaman zaman ağır
gelen bu dünyada dayanışmayı ihtimal dâhilinde tutmadığın ve anneleriyle arası
iyi olan kadınların telaşsız neşesinden beni mahrum bıraktığın için kırgınım.
Bir gün büyürken beni fark edemediğini ve koruyamadığını söyleyip benden gizli
bir özür dilemiştin. Garip olan ben de hayatım boyunca nedense seni
koruyamamanın vicdan azabını çektim. Orta yaş krizinin etkisiyle depresyonda
olduğun yaşlarda bir sürü insanın bakım yükünü üstlenmiştin ve çevrende sana
destek olabilecek bir kişi bile yoktu. Bazen çok bunaldığında evden kendini
atmak isterdin ve yakın bir komşuna giderdin. Ona neler anlatırdın hep merak
ederdim ve henüz 8 yaşında da olsam seni bu durumdan çıkarmaya yetemememin
acısını çekerdim. Keşke her şey daha farklı olsaydı. Seninle farklı bir zamanda
başka bir dünyada geçmişimizi hatırlıyorum. Çocuk ellerinle elimden tutmuşsun
ve neşe içinde sokaklarda geziyorsun. Günlük dondurma kotanı esnetme
hazırlığındasın. Şimdilerimizi çok değiştirecek şeyler sanki bu anılar.
Çoğu günler ve geceler
senin benim sadece karnımı doyuran feodal anneliğinle hiç yüz yüze bakmadık,
hep sustuk. Anlamlı susuşlara da razıydım ama içimizdekini gizlemek için
sustuk. Hem çok güçlüydün hem de güçsüz. Belki de bütün o feminist okumaları çocukken
adını koyamadığım o ortak derdimizi daha iyi anlamak için yaptım sadece. Benim
büyüdüğümde güçlü olacağımı hesaba katmadığını tahmin edebiliyorum.
Annemin bana beni
büyürken koruyamadığını söylediği gün birçok şey değişti aslında. Güçsüzlüğünü
bana ilk defa gösterdiği o gün, ne olduysa, anne kız olarak o çeyrek asırlık
olmamışlığımız ve yan yana yalnızlığımız bitti sanki. Anne kızlık müessesesine
zeval geldi. Aslında ailemle bağımı koparmak üzereydim. Fakat zamandan, mekândan,
rollerden ve kan bağından bağımsız bir iç döküş bizi yeni bir yolculuğa
çıkardı. Ona üzülmeyi bırakana kadar onu pek tanımamışım galiba. Yeni
tanıştığım bu insanla ileride aramız nasıl olur henüz bilmiyorum ama ağır,
kadim ve kutsal rollerden azade bu yolculuğumuzda canımız istediğinde otobüsü
durdurup inebileceğimizi biliyorum.
Dediğim gibi bu bir aileye dönüş yazısı değil çünkü ben doğru bir karar verip onları affedemeyip terk ettim. Bu, zayıflıklarını göstermeye cesaret edip günah çıkartan yeni arkadaşımla başka bir evrende yeni ihtimaller üzerine düşünme yazısı. Hayattan alacağım var ve onu almak istiyorum. Herkesin hikâyesi farklı. Fakat benim hikâyemde ben bazı ilişkileri yıkma cesaretini göstermeseydim bu yeni ve ferah yola hiç varamazdım sanırım. O yol ki ben hem farklı hikâyelerin ve ihtimallerin belirsizliğinden neşe duyuyorum hem de bir taş gibi serin ve bir avlu gibi dingin hissediyorum.
Bu iç dökme yazısı, bir aileye dönüş, ilişkileri iyileştirme ve günün sonunda aynı büyük sofradan neşeyle yemek yeme yazısı olmayacak. Hayatım boyunca aile güzellemeleri bende bir tiksinme yaratmıştır. Babaları mutlu eden aile düzenlerinin başkalarının nasıl cehennemi olabileceğini gördüm ve duydum. Hem kendi aileme hem de bu kelimenin getirdiği kutsiyetlere kendimi bildim bileli öfkeliyim. Bu öfke beni diri tuttu, hayatımın iplerini elime almamı sağladı ama aynı zamanda akışına bırakmama engel oldu, kontrol edemediğim zamanlarda hayatıma zarar verdi ve aklıma ket vurdu.
Bu coğrafyada yaşanması epey muhtemel ve sıradan şeyler aslında yaşadıklarım. Çeşitli baskılar, sevgisizlikler ya da sevgiyi kullanıp manipüle etmeler, kısıtlamalar, çocuğunu mülkü gibi gören ebeveynler vs. Kimine göre affedilemeyecek kadar büyük şeyler değil belki ama ben affedemiyorum. Affetmem gerektiğini söyleyen irili ufaklı yüzlerce aileye dönüş hikâyesine inat affetmiyorum. Onları bu halleriyle affetmek ve oldukları gibi kabul etmek çocukluğuma ihanet etmekmiş gibi geliyor bana.
Babam, İslamcı ailelerin çoğunun yaptığı gibi kızını bir proje çocuk olarak gördü ve tanımak zahmetine hiç girişmedi. Beni o kadar tanımadı ki hayatımın iplerini elime alıp onunla ilişkilerimi koparacağımı söyleyene kadar her şeyin yolunda gittiğini düşündü. Söylediklerimi yapabilecek gücümün ve isteğimin olması onu dehşete düşürdü ve sonunda babalığını sorgulayıp özür diledi. Şimdi birçok şey daha farklı. Geçmişi geride bırakmak için pişman bir baba yeterli gibi geliyor insana ama yetmiyor. Bu başka bir yazının konusu olabilir sanırım. Ben biraz annemden bahsetmek istiyorum.
Annem, yaşadığım birçok kötü şeyin altında imzası olduğunu bilmeme rağmen ona üzülmekten kendimi alamıyorum. Seni affedemiyorum. Biraz da kırgınım. İkimize de zaman zaman ağır gelen bu dünyada dayanışmayı ihtimal dâhilinde tutmadığın ve anneleriyle arası iyi olan kadınların telaşsız neşesinden beni mahrum bıraktığın için kırgınım. Bir gün büyürken beni fark edemediğini ve koruyamadığını söyleyip benden gizli bir özür dilemiştin. Garip olan ben de hayatım boyunca nedense seni koruyamamanın vicdan azabını çektim. Orta yaş krizinin etkisiyle depresyonda olduğun yaşlarda bir sürü insanın bakım yükünü üstlenmiştin ve çevrende sana destek olabilecek bir kişi bile yoktu. Bazen çok bunaldığında evden kendini atmak isterdin ve yakın bir komşuna giderdin. Ona neler anlatırdın hep merak ederdim ve henüz 8 yaşında da olsam seni bu durumdan çıkarmaya yetemememin acısını çekerdim. Keşke her şey daha farklı olsaydı. Seninle farklı bir zamanda başka bir dünyada geçmişimizi hatırlıyorum. Çocuk ellerinle elimden tutmuşsun ve neşe içinde sokaklarda geziyorsun. Günlük dondurma kotanı esnetme hazırlığındasın. Şimdilerimizi çok değiştirecek şeyler sanki bu anılar.
Çoğu günler ve geceler senin benim sadece karnımı doyuran feodal anneliğinle hiç yüz yüze bakmadık, hep sustuk. Anlamlı susuşlara da razıydım ama içimizdekini gizlemek için sustuk. Hem çok güçlüydün hem de güçsüz. Belki de bütün o feminist okumaları çocukken adını koyamadığım o ortak derdimizi daha iyi anlamak için yaptım sadece. Benim büyüdüğümde güçlü olacağımı hesaba katmadığını tahmin edebiliyorum.
Annemin bana beni büyürken koruyamadığını söylediği gün birçok şey değişti aslında. Güçsüzlüğünü bana ilk defa gösterdiği o gün, ne olduysa, anne kız olarak o çeyrek asırlık olmamışlığımız ve yan yana yalnızlığımız bitti sanki. Anne kızlık müessesesine zeval geldi. Aslında ailemle bağımı koparmak üzereydim. Fakat zamandan, mekândan, rollerden ve kan bağından bağımsız bir iç döküş bizi yeni bir yolculuğa çıkardı. Ona üzülmeyi bırakana kadar onu pek tanımamışım galiba. Yeni tanıştığım bu insanla ileride aramız nasıl olur henüz bilmiyorum ama ağır, kadim ve kutsal rollerden azade bu yolculuğumuzda canımız istediğinde otobüsü durdurup inebileceğimizi biliyorum.
Dediğim gibi bu bir aileye dönüş yazısı değil çünkü ben doğru bir karar verip onları affedemeyip terk ettim. Bu, zayıflıklarını göstermeye cesaret edip günah çıkartan yeni arkadaşımla başka bir evrende yeni ihtimaller üzerine düşünme yazısı. Hayattan alacağım var ve onu almak istiyorum. Herkesin hikâyesi farklı. Fakat benim hikâyemde ben bazı ilişkileri yıkma cesaretini göstermeseydim bu yeni ve ferah yola hiç varamazdım sanırım. O yol ki ben hem farklı hikâyelerin ve ihtimallerin belirsizliğinden neşe duyuyorum hem de bir taş gibi serin ve bir avlu gibi dingin hissediyorum.
(Görsel: Maria Anto)
Comment (1)
Bana biraz cesaret vermeye vaktin olur mu?