Merhabalar. Sayfanızı severek takip ediyorum. Bazı gönderilerinizi okuyamıyorum çünkü beni gerçekten kahrediyor. Ben umut dolu bir genç kızım, 19 yaşındayım. Ben de hikayemi anlatmak istiyorum ama benim hikayem, burada okuduklarım kadar üzücü değil. Ben biraz daha şanslıyım sanırım. Çocukluğum kötü geçmedi. Annemi ve babamı çok seviyorum, onlar ben 5-6 yaşlarındayken ayrıldılar. Hayatımı oyun oynayarak geçirdim diyebilirim. Mutluydum. 11-12 yaşlarına geldiğimdeyse her şey değişmeye başladı. Fikrim bile sorulmadan Kur’an kurslarına, camilere gönderilmeye başlandım. O zaman bile biliyordum aslında kendimi; gitmek istemiyordum, sevmiyordum.
Annem ile yaşıyorum. Babamla buluştuğum zamanlar bana hep Kur’an ve dua okuturdu. Şimdi bazı insanlar gelip diyebilirler, “Çocuğa küçük yaştan eğitimini vermek gerekiyor, ağaç yaşken eğilir” ya da bunun gibi sözler… Fakat ben sadece kendi düşüncemi anlatıyorum. İlk başlarda severek okuyordum, evet çünkü bu babamın da hoşuna gidiyordu; ailemin de, anneannemin de… Annem, babam kadar sıkı değildi. Hatta hep şöyle söyler, “Sen babanla yaşasaydın, onun istediği gibi olmak zorunda kalırdın”. Bunu söylemekte haklı da, babam inatçıdır; zamanında annemi de kapatmış hatta ona zorla namaz bile kıldırmış. Ben annemle daha rahatım her zaman. Babamla buluştuğum zaman bana “Kur’an’ını okudun mu? Dualarına çalıştın mı?” gibi sorular sorar ve konuşmaya başlardı; dinden, kapanmadan vs… Artık zor gelmeye başlamıştı. Beni her aradığında bu soruları sormaya devam ediyordu. Gün geçtikçe babamla konuşmayı bırakın, görüşmeyi bile istememeye başladım. Babam pek düşünceli bir insan değildir. Yardımseverdir, bana gerçekten çok değer verir, biliyorum, evet ama ne bileyim…
Bana küçüklüğümden beri bakan annem olmuştur. Annem zor şartlar altında çalışarak beni büyüttü, okuttu. Babam bu konuları pek düşünmezdi. Bu böyle bir süre devam etti. Beni her aradığında sorduğu “Kur’an’ını okudun mu” sorusundan korktuğum için Kur’an okuyordum. Okumayınca kızıyor ve azarlıyordu. Bir de çok konuşur benim babam, gerçekten. Onunla buluşunca Kur’an’ı onun yanında okumak zorundaydım. Okumazsam benden yemin alır ve eve döndüğüm zaman okumamı beklerdi.
Bir konuşmamızı daha hatırlıyorum. O gün ilk defa ona kendi fikrimi söylemiştim. Kur’an’da pek iyi değildim ve babam bana “Seni yazın tekrar Kur’an kursuna göndermek istiyorum.” demişti, ben de “Kur’an kursuna gitmek istemiyorum.” demiştim. Nasıl rahatlamıştım, anlatamam. Bir keresinde de ben 16 ya da 17 yaşlarındayken -o gün özel günümdeydim- tekrar sorunca cesaret nereden geldi bilmiyorum ama “Ben Kur’an okumak istemiyorum” diyerek yanından ayrıldım. Benim en büyük şansım babamın şiddet yanlısı biri olmaması, en azından çocuklarına karşı. Kendi fikrinden asla vazgeçmez. Onun düşüncesi her zaman doğrudur. Sadece önüne bakar, etrafına değil… Dışarıda veya televizyonda açık bir kadın gördüğü zaman morali bozulur ve başlar konuşmaya. Hatta bir ara bana sormadan beni İmam Hatip’e aldırmayı bile düşünmüştü. Ablamdan öğrenmiştim bunu. Durduramazsınız onu. Ama o gün beni dinlemişti. Yanına gelip “Ben kapanmayı ve namaz kılmayı düşünmüyorum. Ayrıca beni her aradığında bu tür sorular sormanı da istemiyorum” diyebilmiştim. Bana ilk defa saygı duyduğunu gördüm. “Tamam” demişti. Üzüldüğü çok belliydi. Ondan sonra bıraktı. Hala ara sıra kıyafetime karışmaya devam ediyor. Ama o gün kararıma saygı duyduğu için ona minnettarım. Keşke zamanında anneme karşı da saygı duysaydı, ne güzel olurdu ama iş işten geçti…
Fikirlerimin değişmeye başlaması 19 yaşımın başlarında oldu. Artık bana söylenenlere inanmayı bıraktım. Kendi düşünceme önem vermeye başladım. Araştırdım, araştırdım. Sorgulamayı keşfettim. Eskiden konuşmaz, sadece dinlerdim. Saygı duymayı öğrendim en önemlisi. Bir kadının açık ya da kapalı olması umurumda bile değil. “Bana ne” demeyi öğrendim. Din, dil, ırk, ten rengi, cinsiyeti ayırmamayı; insana, insan olduğu için değer vermeyi öğrendim. Tartışmanın sonunda her ne kadar karşı taraf ile anlaşamıyor olsam da fikirlerine değer vermeyi öğrendim. Kimse benim gibi olmak zorunda değil; herkes istediği gibi olsun, yaşasın.
Hala tam olarak özgür değilim, evet, biliyorum. Ama ben yine de çok şanslıyım. Benim hikayem burada yazılanlar kadar zor değil, evet ama yine de sizinle paylaşmak istedim. Kıyafetlerime hala karışılıyor, ailede eşitsizlikler var. Ama ben onların istediği gibi olmayacağım. Kendimi nasıl seviyorsam öyle olacağım. Neye inanmak istiyorsam ona inanacağım. Bu ailede diğerlerinden farklı olmam, benim kötü biri olduğum anlamına gelmez. Farklılıklar iyidir… Farklı renkler, farklı kültürler , farklı düşünceler… Anneme çok minnettarım, bazı tartışmalarımız olsa da beni destekledi. Dediğim gibi, bu hayat benim ve ben nasıl istiyorsam öyle olacak. Zorla güzellik olmuyor.
Son olarak, tüm hemcinslerime buradan seslenmek istiyorum. Biz istersek yapabiliriz! Korkmayın. Yalnız değilsiniz. Sizi olduğunuz gibi seviyorum. Siz de kendinizi sevin. Umudumuz hiç tükenmesin. Daha güzel günlere! İyi günler bizi bulacaktır elbet. Özgürlüğe beraber yürüyelim.
(Görsel: Heidi Hahn)
“Babam keşke zamanında anneme de saygı duysaydı.” için 2 yanıt
Teşekkürler
Yazıları neden sosyal medyada paylaşamıyorum .