Ben de sizler gibi çok küçük yaşta aile ve toplum baskısı yüzünden henüz 12 yaşımda kapandım. Ama bu çok da benim seçtiğim bir tercih olmadı. Liseye de kapalı gittim ancak 4 yıl kara kutu gibiydi. Ne hoşgörü gördüm ne de insanlık… Zehredildi diyebilirim. Fakat bu konularda en komiği de nedir, biliyor musunuz? Size psikolojik olarak bu baskıyı uygulayanların bu felsefeyle hiçbir alakasının olmamasıdır. Tam tersine, İslam’ı işlerine geldiği gibi yaşarlar. Siz mesela hiç elektrik kaçağı kullanıp millete fiziksel saldırıda bulunmaktan, hakaret ve küfretmekten beslenen Müslüman gördünüz mü? Ben gördüm. Bunlar ve bunlar gibiler yüzünden sağlıklı bir biçimde dışarı çıkamıyorum. Kafamı bir şapka veya örtecek herhangi bir şeyle kapattıktan sonra o ortamdan uzaklaştığımda çıkarıyorum.
Benim üniversiteyi bitirmeme 2 ay kaldı. Okuyan ve sorgulayan inançlılara saygılı bir bireyim. Ama bunları gördükçe lanet olsun diyorum. Hiç sevmediğim gibi bu işin ticaret için yapıldığı bir sürü sohbet yeri gördüm. Bana hiçbir şekilde samimi gelmediler. Ama aileniz din için kapanmıyorsa, ‘el alem ne der?’ düşüncesiyle kapanmak en korkunç tarafı. Bu konuyla ilgili annemden yana çok şikâyetim yok. Ama babam ne yazık ki bulanık kafasında kurduğu senaryolarla bana nefes aldırmayacak gibi görünüyor. Adam hayattaki her şeyin bundan ibaret olduğunu zannediyor. İşin zıttı, babam dindar ve 5 vakit namaz kılan bir insan da değil; küfür, hakaret desen gırla. Tek temennisi: “Okutuyorum!”, bir tek buna yaslanıyor. Son sözüm şu; “Yanlış hayat doğru yaşanmaz.” Adorno
(Görsel: Harald Slott-Møller)