Merhabalar, öncelikle bana cesaret verdiği için bu siteye ve hikayelerini anlatan herkese çok teşekkür ediyorum. Hem kendimi hem de bu süreçte olanları rahatlatsın diye herkesin hikayesiyle benzer olan hikayemi anlatıyorum.
Son derece muhafazakâr bir ailede ve çevrede doğup büyüdüm. Annem din kültürü öğretmeni, babamsa bir zamanlar bir cemaatin içindeydi. Küçüklüğümden beri dinin içinde, dini hayatın merkezine alan bir hayata sahiptim. Çevremdeki neredeyse herkes de kapalı olduğu için kapanmak bana hayatın normal akışı gibi geliyordu. “Kapanacak mısın?” gibi bir soru söz konusu değildi, zaten benim için standart buydu. Ben de 11 yaşındayken bunun için aşırı hevesliydim. 5. sınıfın sonunda adet olmamın üzerine kendi isteğimle çok mutlu bir şekilde kapandım. Bana kalsa 5. sınıfın başında kapanacaktım ama annem istemedi, şimdi ironik geliyor…
Ortaokulu İmam Hatip’te okudum. Yani aslında aynı grubun içinden hiç çıkmadan liseye kadar geldim. Herkesin gözünde hem dininde olan hem uslu hem de çalışkan bir insandım; yani ebeveynlerin çocuklarına örnek gösterdiği kişiydim. Lisede ise yatılı bir Fen lisesine gittim ve gerçekten dünyaya gözlerimi o zaman açmış oldum. İnsan çeşitliliğini orada tanımış oldum. Ortaokulda sınıfımda kapalı olmayan yalnızca 2 kişi varken lisede sınıfımda kapalı 3 kişi vardı. Bu bir yandan yalnız hissetmeme sebep olsa da bir yandan özel hissettiğim için sevinmiştim. Okulda pek arkadaş edinememiştim; edindiğim birkaç arkadaşım da kapalıydı, biri hariç. O, dini inançları olmayan biriydi. Şu an onunla konuşmuyor olsam da hayatımda etkisi olan biri. Birlikte dolaşıp din konuşurduk ve ben her seferinde nasıl da bilmeyerek, gözüm kapalı şekilde kabullendiğimi fark ederdim. Yine de dinin verdiği güven hissi ve dinin ailemle aramdaki bağda büyük bir etkisinin olması beni düşünmekten alıkoyuyordu. Kendisi bana sürekli açılmamı söylerdi. Ben böyle bir şeyi o kadar düşünmüyordum ki bu artık aramızda bir şaka olmuştu.
Sonra karantina başladı. Liseye geçtiğimden beri içimde olan amaçsızlık, anlamsızlık duyguları bu dönemde iyice bastırdı. Aslında kapalı olmak bana hiçbir zaman zor gelmemişti, normal olanın bu olduğunu düşünüyordum. Sevdiğim giyim şekli de kapalılığa engel değildi. Fakat zamanla bir fikir beni çok rahatsız etmeye başladı. İnsanların bana baktıklarında gördükleri ilk şey dini görüşümdü. Karakterimden önce dini görüşüm göze çarpıyordu. Hakkında bu kadar şüphelerim olan bir şey benim kimliğimi oluşturuyordu. Ama bunları düşünürken hâlâ açılmayı aklımdan geçirmiyordum çünkü bu benim için imkânsız gibi bir şeydi. O kadar benimsenmiştim ki insanlar tarafından örtüyle… Başkalarının hele de ailemin açılacağını düşündüğü biri değildim, herkes bu durumu sevdiğimi sanıyordu çünkü gördükleri tüm hareketlerim dine uygundu ve namaz kılıyordum.
Sonra bir gün kendimi 10 yıl sonra en mutlu ne şekilde görebileceğimi düşündüm ve aklıma gelen şey beni cidden şaşırttı. İçinde her zaman biseksüel bir yönelim bulunan biriydim ve bunun hep farkındaydım. Kimseye söyleme gereği duymadım çünkü hiçbir zaman duygularımı eyleme geçirmeyi düşünmedim. Oysa hayalimdeki ben o kadar cesurdu ki… Kısa saçlarımla kız arkadaşımla İtalya’da bir apartman dairesi, içinde tuvaller dolu, bir köşede piyano var. Sanki biraz aşırı bir hayal gibi, biliyorum ama gerçekten hayattan hiçbir beklentisi kalmayan biri olarak bir hayalin aklımda direkt canlanması beni çok heyecanlandırdı. Belki kız arkadaşımla olmaz, belki İtalya olmaz ama o hayalimdeki ben’in özgürlüğü, ulaşmam gereken bir şeydi. O özgür ben’e bir adım olsun yaklaşabilmek için ne yapmam gerektiğini düşündüm ve cevap bariz bir şekilde ortadaydı.
İlk defa o zaman açılmaya karar verdim. İnternetten birkaç videoya ve yazıya baktım, gözüm korkmuştu ama vazgeçmemiştim. Her şey o kadar hızlı gerçekleşti ki… Kararı vermemle annemle konuşmam arasında 2 gün geçti. Anneme gülerek söyledim ve annem önce ciddiye alamadı, sonra şok oldu, benim böyle bir şey istediğime inanamadı. “Hayır, asla yapamazsın böyle bir şeyi, kaldıramam” dedi. Dakikalarca tartıştıktan sonra onun için sonuç hâlâ “Asla!” idi, “Sen böyle bir karar almak için küçüksün” diyordu. Peki ben açılma kararı alamayacak kadar küçüksem neden kapalıyım? Herhangi bir şey söylediğimde “Hayır, olmaz” diyerek bitiyordu. Ben en sonunda “Sana sormuyorum, söylüyorum” diyerek birkaç gün süren küslüğümüzü başlattım. O günün akşamında babama anlattım ve doğal olarak ağlıyordum. Babam hiçbir şey demedi, sarıldım sadece ona. Günde en az birkaç kere sarılıp öptüğüm annemle 2 gün birbirimizin yüzüne bile bakmadık. Ben durumu ona söylemiştim ama henüz dışarı çıkmamıştım ve her şey öylece arafta kalmıştı. En sonunda zaman geçtikçe durumun daha kötü olacağını düşünerek dışarı çıkma kararı aldım. Evde giydiğim eşofman ve tişörtümle annemin yanına gittim ve “Ben böyle çıkıyorum” dedim. Geçen günler onu sakinleştirmişti ve “Sen bilirsin” dedi. O gün gerçekten çok değişikti; bir yandan kendim olmaya yaklaştığım için iyi hissediyordum, bir yandan ise annemi üzdüğüm için kahroluyordum ve beni asla eskisi gibi sevmeyecek diye üzülüyordum. Ama bu kararı verirken en kötüsünü göze almıştım. Neyse, o gün birkaç saat boş boş dolaştıktan sonra eve geldim. Annem ağlıyordu. Sarıldık, birlikte ağladık, “Seni çok özledim” dedi. Daha önceki tartışmamızda “Lafa gelince kendi kararım ama beni engellemeye çalışıyorsun” demiştim. Bana haklı olduğumu, düşünceleri hayata geçirmenin zor olduğunu ağlayarak söyledi. O kadar rahatlamıştım ki o gün…
Asla bitmedi bu kapalılıkla ilgili konuşmalar; annem hep üstü kapalı bahseder, “Kızımı özlüyorum” der. Bilemiyorum, bunların beni geri döndüreceğini mi düşünüyor? Beni hayal kırıklığı gibi her sunduğunda kendisiyle aramızın açıldığını fark etmesi gerekiyor. Geçenlerde kısa kolluyla dışarı çıkarken babam gördü ve beklemediğim bir şekilde “Üstüne bir şey giy” dedi. Annemle olan konuşmalarımız en azından mantık içerirken babam “Bir şey giy” demekten başka bir kelime edemiyordu. “Çok istiyorsan kendin kapan” diyerek yeni bir kavga başlattım ve uzunca konuştum. Babam yine tek kelime etmedi ve gitti. Bunun üstünden birkaç hafta ancak geçti, bir daha lafını etmedik ve babam beni pek dışarıda görmediği için sorun çıkmadı. Ailem benim için hem en büyük sevgi ve güven kaynağı hem de güvensizliğimin temeli… Beni sevmemeleri dünyanın sonu gibiydi ama artık bunu aşıyorum. Annem, “Seni ne olursa olsun severim” diyor ama azalan sevgisini görüyorum.
Dün sosyal medyadan sahte bir hesap bana yazdı. “Eskiden nasılmışsın, şimdi neye dönmüşsün, yazık” dedi. Neden böyle bir şey dediğini sorduğumda ise “Anlamazsın” dedi, “Anlamayacaksam neden yazıyorsun?” deyince sustu. Gördüğüm ilk nefret bu olabilir ama daha da görecek gibiyim çünkü yakında akrabalarımı göreceğim. Bakalım, geçen yıl beni çok seven ve benim de onları çok sevdiğim insanlar ne kadar değişmiş olacak? Göreceğim psikolojik baskıya hazırlanmaya çalışıyorum. Zaten güçlü olan hayatımı bitirme düşüncesi, sevdiğim insanların benden nefret etme ihtimaliyle iyice güçleniyor. Online konuşmayı sevmediğim için arkadaşlarım da beni sevmiyormuş gibi hissediyorum, yalnızlık ve amaçsızlık hisleri beni bitiriyor. Hayat çok anlamsız ama bir o kadar da güzel… Fakat bu güzellik, anlamsızlığı nereye kadar ayakta tutabilir, bilmiyorum.
(Görsel: Prudence Heward)