Annem din öğretmenidir. Dışarıdan bakıldığında çok anlayışlı gözükür. Fakat bana karşı bir öcü olduğunu öğrendim. Dışarıdaki insanlara verdiği güzel öğütlerle gelir ve beni de onlar gibi anlayışla karşılar diye beklerken o beni gözünde orospu yaptı. Üzgünüm ama böyle oldu. 14 yaşında kendi isteğim ile kapandım. Ertesi gün açılmak istedim çünkü o kişi ben değildim. Ama açılamadım, izin vermediler.
3 sene önce, 17 yaşımda açılmak istediğimi tekrar söyledim. Bunun üzerine 1 ay sonra beni umreye gönderdiler. Orada tavaf yaparken arkamdaki adam tarafından tacize uğradım, göğüslerime elledi. Arkama döndüğümde üstündeki iki bez parçasıyla bana gülümsüyordu. O gece ateşler içinde hastalandım, tek başımaydım. Beni hastaneye kaldırdılar. Orada Türk bir doktor benimle ilgilendi. Kadınlarla kadın doktor, erkeklerle de erkek doktor ilgileniyordu; hastaneleri bile buna göre ayarlamışlar, hastalık bu! Kadın, bunların burada çoğu kişinin başına geldiğini söyledi. İnandığınız dinin değerlerindeyken bile başınıza bunlar geliyorsa ne diyebilirim ki? Benim orada olma amacım belliydi, ben başımı açmak istiyordum. Aileme tacize uğradığımı söylediğimde “Allah sana işaret gönderdi” dediler! Bu beni daha da yaraladı. 15 günün sonunda geri döndüm.
O hafta 18 yaşına girdim. Tanrı bana 3 ayrı hediye daha gönderdi: Ağır depresif bozukluk, anksiyete, panik atak ile tanıştım. Psikolojik olarak yıpranmıştım. 3 yıldır 4 farklı ilaç ile hayatıma devam ediyorum. Robottan farkım yok. 2 yıldır düzenli olarak her gün dışarıda başımı açıyorum. Ailecek bir yere giderken ise kapalıyım. Hayatım hiç çekilir gibi değil. En yakınımdakilere bile yalan söylüyorum. Sevgilim beni açık biliyor ama aslında kapalıyım. Sevgilim, senden çok özür dilerim. Sana yalan söylemeye zorunlu kılındığım için üzgünüm. 20 yaşında olmak ve özgür olamamak kadar yıpratıcı bir olay yok. Umarım bir gün bu evi terk edecek cesareti bulurum ve giderim!
(Görsel: Tamar Nadiradze)