Her gün son akşam yemeğini yer gibi yemek yiyen ailemin pisliklerini topluyordum.

Merhaba. Ben 20 yaşında bir üniversite öğrencisiyim. Küçüklüğümden beri kilo problemi yaşamaktayım. Bu durumumdan dolayı ailem ve çevrem tarafından yıllarca süregelen aşağılamalara maruz kaldım. Yıllar geçtikçe çok farklı diyetler denedim. Gördüğüm her videoya ve çevredekilerin her tavsiyesine uydum, hatta doktora da gittim. Fakat ne zaman başarmaya yaklaşsam duygusal bir kriz verdiğim tüm kiloları almama neden oldu. Şu anda da aynı durumdayım ve size anlatacağım bazı durumlardan dolayı depresyon ilacı kullanmak zorunda kaldım.

Aslında umut dolu bir insanım. Birçok hayalim var: dünyayı gezmek, yurtdışında okumak, yabancı dil öğrenmek, sanatımı -resim- icra edebilmek… Fakat bunları elde edebilecek maddi duruma sahip değilim. O yüzden her zaman çok başarılı olmak için çabalıyorum. Ben bu kadar çabalarken ailem ise her zaman yolumun üstüne büyük kayalar diziyor. Ben ne zaman hayallerimi anlatsam aşağılanıyorum ve ne hikmetse en alakasız konuların sonu bile kiloma çıkıyor. Ayrıca ben bizim evin hizmetçisi gibi bir şeyim. Çok küçük yaşlarımdan beri ‘iyi çocuk’ olmak adına ev işleri yapıyorum. Küçükken bu işlerden kaçmak istediğim her zaman dayak yedim. Büyüdükçe onların her istediğini yapmaya başladım. Neden bilmiyorum ama sanırım onların da sorunlar yaşaması ve ekonomik yönden sıkıntılı olmalarından dolayı bu şiddet ara ara devam etti. Okula gözlerim mor gitmek zorunda kaldım. Hiç kimseyle konuşamayacak kadar utanmıştım. Bir yanda el bebek gül bebek büyüyen çocuklar vardı, diğer yanda ise bazen beli yediği dayaktan incindiği için oturamayan ben. Bu halim, diğer çocukların benimle alay etmesine ve bana zorbalık yapmasına kolaylık sağladı ve ben en sonunda bazı öğretmenler tarafından ‘kavgacı, sorunlu olan’ olarak etiketlendim.

Lise 2. sınıftan itibaren ‘tembel’ olarak nitelendirilen ben, bir anda hayatımı değiştirme kararı aldım: Farklı biri olacaktım. Bunun için de çok çalışmaya karar verdim ve en sonunda üniversitede iyi bir bölüme yerleştim. Fakat bu bölüm aslında benim çalışmalarımın ve sınav anındaki kaygılarımdan dolayı kötü bir sıralama getirmemin bir ürünüydü. Yine de pes etmedim. O süreçte ekonomik sıkıntılar tekrar boy göstermeye başladı ve ailem sürekli beni yanlarına çağırıp çözüm bulamayacağım sorumlulukları benim üstüme yıkmaya başladı. Hatta “Gerekirse okulu bırakırsın” sözü ağızlarında sakıza döndü. Bu benim sinirlerimi iyice bozdu. Ailem, eğitime önem vermediği için benim okumamı gerçekten istemiyordu. Onlar için hemen evlendirmeleri ve böylece başlarından atmaları gereken bir yüktüm.

Ben böyle bir insan değilim, evlenmeyi de asla ama asla istemiyorum. Ben okumak istiyorum. Bu beni en çok etkileyen sorundu ama buradaki diğer kızların yaşadığı bazı problemleri ben de yaşadım. Beni de tesettüre sokmaya çalıştılar. Açıkçası buna kendimi tutamadan gülüyorum çünkü ben tanrıya onlar gibi inanmıyorum. O yüzden de tesettüre girmem gibi bir olasılık yok. Ama neyse ki bunu yapmayacağımı zaman içinde kabullendiler. Yine de hâlen kendi inançlarını bana da kabul ettirmek için baskı kuruyorlar. Bilirsiniz; bizi cehennemin gazabından kurtaracaklar, yoksa kendileri de yanacak!

Bir yandan bunlar devam ederken ben kendimi her gün eve kapanan ve sürekli ağlayan biri olarak buldum. Her gün saatlerce ağlıyordum. Her gün son akşam yemeğini yer gibi yemek yiyen ailemin pisliklerini topluyordum. Yerden pis çamaşırlarını topluyor, oturdukları klozeti temizliyor, kendimi evin tüm işlerini yapıyorken buluyordum. Katlanacak kıyafetlerin arasına attıkları pis çamaşırları koklayarak bulmak zorunda kalıyordum. Fütursuzca dağıtıyorlardı; hem de kardeşlerim değil, ebeveynlerim! Onlardan her saniye kaçmak isteyen, yüz yüze gelmek istemeyen biri haline gelmiştim. Fakat onlar akşam geldiklerinde önce duygusal sömürü yapıyor, sonra da kendilerine hizmet ettiriyorlardı. Daha sonra da evin pisliğinden şikâyet ediyor ve hakaretler havada uçuşurken kavga ediyorduk. Bazı akşamlar ya annem ya da ben sinir krizi geçiriyorduk. Hatta bir akşam arkadaşımla anlaşıp oyun oynuyorduk. Oyunda mikrofon açıktı. Bir anda annem odaya girdi ve ben hemen mikrofonu kapattım. Anneme bitince döneceğimi söyledim ama annem bir anda beni pataklamaya başladı. Elim kolum tutmaz hale geldi, şok olmuştum. Sonra bir anda çıldırdım ve elini çizdim. Onlara çok kızıyorum ama onların da sıkıntılarının olduğunun farkındayım. Yine de beni hasta etmelerine izin veremem. Ayrıca ne yazık ki dayakçı bir toplumuz ve ben bu kötü davranışların onlara ailelerinden yadigâr olduğunu çok iyi biliyorum. İşte benim hayatım böyle devam ediyor ve ne yapabileceğimi bilmiyorum. Ekonomik olarak bağımsız değilim. İnsanların bana yardım etmek istemeyeceği kadar da çirkinim. Buna rağmen hayatımın bir çöp olarak gitmesine izin veremem. Sırf onlardan farklıyım diye hayatıma son verecek değilim ama çok zorlanıyorum, bu kesin.

(Görsel: Tamar Nadiradze)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir