Neşe ile çarpan kalbimiz, ışıldayan gözbebeklerimiz, güzel tenimiz ve özgür ruhlarımız. Bizim bu kadar güzel olduğumuzu gören ebeveynlerimiz, bizi herkese gururla göstermek yerine neden saklama ihtiyacı duyar?
Kendi fikirlerini paylaşmaya korkuyorlar. Toplayacakları tepkiler, o belirsiz kimliklerini zedeleyecek diye bizi bastırıyorlar. Zedelenecek bir kimliği bile kalmamış, yozlaşmış, putlaştırdıkları bir tanrının arkasına sığınan zavallı ailelerimiz… Üzgünüm, ailenize hakaret etmek istemem ama ne yazık ki çoğu bu durumda, kendi ailem de dahil olmak üzere…
Çocuklarının o görkemli kanatlarını beslemek, onları gökyüzüne göndermek yerine iyi ya da kötü tepkileri almamak, sıradan hayatlarına kaldıkları yerden devam edebilmek adına o kanatları koparmaya çalışıyorlar. Koparılan kanatlarımız yeşerdiğinde tekrardan koparılmasın diye onları önce saklıyoruz. Sonra sakladığımız yere sıkışıyoruz. Saklandıkları, sıkıştırıldıkları yerden çıkmaya çalışan cesur insanları ise dillerindeki zehirlerle öldürmeye çalışıyorlar.
Kaybettikleri kimliklerinin yokluğunu, size uyguladıkları baskılarla örtmeye çalışıyorlar. Oysa onlara çözümün baskılamak değil, kimliğini aramak olduğunu göstermeliyiz. Açılmaya izin vermemenin dinde hiçbir yeri yoktur. Müslümanlık -çok bildikleri dinleri- hoşgörü dinidir. Kişinin bu isteğini kabul etmemek senin Allah’tan değil insanlardan korktuğunu gösterir. Bunca insanın basit bir örtü yüzünden bu kadar sorun yaşamasını kabul edemiyorum. Basit dediğime alınmayın dostlarım, ben de aynı durumdan mustaribim. Buraya öfkemi döküyorum. Bu düşünce yüzünden hayatları işkenceye dönmüş insanlar görüyorum. Çok üzücü.
Benim de ailem çok baskıcı. Bana uyguladıkları şiddeti tahmin bile edemezsiniz. Taciz ve tecavüz girişimlerini saymıyorum. Desteğini hayatımın hiçbir yerinde hissetmediğim insanların ailem olması gerçeği beni incitiyor. Ailem ile ilgili ‘İyi ki’ dediğim tek nokta; beni dine zorlamaları. Onlar beni zorladıkça gerçekleri görmeye başladım. Çok derin hislerle inanan biri olarak dinle sınandım. Zamanla onların dinine öfke duymaya başladım, sonra dine bağlı olduğum için kendime de öfke duydum. Derin bir depresyonun ardından inançsızlığımı bir gurur gibi taşıyarak çıktım. Parıldadım… Parlaklığım gözlerini aldı ve benim ışığımı çaldılar. İnanmayı bırakmaya ve düşünmeye cesaret etmiştim ama beni sıkıştırdıkları köşeden çıkmaya cesaret edememiştim. Çünkü kanatlarımın tekrardan yetiştiğini görünce koparırlardı. Dahası kanadımın kökünün olduğunu anlar ve köklerini sökerlerdi. Kanatlarımı şu an saklamak zorunda kalıyorum. En azından kökü duruyor diyemiyorum çünkü o kökler kanatlarımı besliyor ve ben artık kanatlarımı sığdıracak bir dünya bulamıyorum. Ben istiyorum ki bu savaşta silahlarımızı değil, kanatlarımızı kullanalım.
Çok dağınık bir yazı oldu, affınıza sığınıyorum. O kadar dağınık ve köklü düşünceler içinde yüzüyorum ki hangisinden bahsedeceğimi şaşırdım ve konuyu dağıttım. Özür dilerim kelebeklerim. Aileniz adına, insanlık adına ve tanrı adına sizden özür dilerim. Benim kanatlarımı sığdıracak dünyam kalmadı. Savaşa bensiz devam edin.
(Görsel: Tamar Nadiradze)