Merhaba. Bu, buraya yazdığım 2. mektubum. İlkinde “Bir ilahiyatçı olarak sonuna kadar saygıyı savunacağım.” demiştim. Açılmak istememden ve annemin baskısından bahsetmiştim. Kafama koyduğumu yapacak cesarette olduğum için sonucu ne olursa olsun bunu da yaptım. Olmak istemediğim kişi olmayacağım. Annem açıldığım için “Sen kendini erkeklere mi pazarlayacaksın? Cehennemde yanacaksın. Beni de babanı da yaktın. Bir de ilahiyatçı olacaksın, şu haline bak. Senden utanıyorum” dedi. Bana hâlâ her gün psikolojik baskı uyguluyor. Beni sürekli küçümsüyor. Ben de artık sınırlarımı çiziyorum. 24 yaşına geldim, bu yaştan sonra artık bana karışmaya hakkı yok. Üniversiteden mezun oldum, babam öyle istediği için mecburen geri eve dönmek zorunda kaldım. “Bu evden ya evlenirsen ya da atanırsan çıkabilirsin” diyorlar. Biz bu erkeklerden ve cahil ailelerden ne çektik ya! Dünyada kadın olmak zor ama Türkiye’de veya Ortadoğu’da kadın olmak çok daha zor. Ben başkaldırdım. Erkek egemen, bağnaz düzenden korkmuyorum. Beni aşağılamalarına asla izin vermeyeceğim. Ben bir kadınım ve ben bir kadın olarak özgür ve hür yaşayacağım. Hayatımla ilgili kararları ben vereceğim. Açılmak kötü bir şey değil. Açılmak, inanmak veya inanmamakla alakalı bir şey de değil; kişi nasıl rahat ediyorsa öyle olmasıyla alakalı bir şey. Buradan dindarmış gibi takılan tüm boş kafalılara sesleniyorum: Kadınları rahat bırakın ve kendi saman kafanıza bakın!
(Görsel: Victor Sparre)