Söze nasıl başlasam, bilemedim. Buraya daha önce bir sürü yazı gönderdim ama bilmeyen kişiler için en baştan başlamak istiyorum. Ben bu sayfadaki çoğu insan gibi baskıcı bir ailedenim. Babamdan ayrı, annemden ayrı korkardım. Onlar bana Allah korkusu aşılamak istedikçe fark etmeden(?) onlardan korkmamı sağladılar. Bütün yaptıklarımı onlar için, onların rızası için yaptım. 5. sınıfta kendi isteğimle kapanıp birkaç ay sonra açılmak istedim. Anneme bu konudan bahsettiğim zaman bana öyle bir sinirle bakarak “Hayır” dedi ki bir daha isteğimi yineleyemedim. Liseye kadar hep onlarla anlaşmaya çalışarak yaşadım.
Lisedeyken bende olan bazı sıkıntıların farkına vardım ve rehberlik hocama gittim. Bana psikoloğa gitmemi söylediğinde gitmek istemedim çünkü annem ve babam, Müslüman insanın psikoloğa ya da psikiyatriste ihtiyacı olmadığı konusunda o kadar katı bir fikri bana aşılamışlardı ki… Yorgundum, onlarla uğraşmamak için çok çabaladım. Devletten bir psikiyatriste gittim, tedavimi yarım bıraktım. Pandemi sırasında açıldım derken bütün psikolojimi alt üst etmiştim. Evde annem ve babam bana kızdıktan sonra odama çekilip girdiğim sinir krizlerini ve kendime zarar vermemi normal bulmaya başlamıştım. Annem ve babam öğrenirse kızar diyerek evde yazın uzun kolluyla geziyordum. Bir gün belki fark ederler ve yardımcı olmaya çalışırlar diye kısa kollu giydim. Evdeki kimse fark etmeyince anladım ki artık çözüm yolu kalmamıştı. Lisemin İstanbul’da olmasını bir çıkış yolu görerek okul açılınca son bulacak umuduna girdim. Son bulmadı. Yaptığım şeyler ailemi üzdükçe ben daha çok üzülüyordum bir an önce bitsin istedim. Çabalamaktan, iyiymiş gibi olmaktan cidden yorulmuştum. Çok yorulmuştum. Kafamın içinde fırtınalar kopuyordu ve kimse fark etmiyordu. Çözümlemeye çalışmak çok yorucu geliyordu. Hiçbir şey yapmak istemiyordum, sadece uykuya dalıp bir daha uyanmamak istiyordum.
Ben son çare olarak intihara kalkıştım. İstediğim gibi yaşayamayacaksam ve bunu yapmaya çalışırken herkesi üzeceksem ne anlamı kalmıştı yaşamanın? O an gözümde etrafımdaki herkes için zarardım ama bu yazıyı bunu anlatmak için yazmıyorum. Bu andan sonra hayatımın değiştiği nokta için yazıyorum. Beni kaldırıldığım acilin hastanesinde kliniğe yatırdılar. Ailemden uzak, herkesten izole bir alanda 2 hafta tedavi gördüm. Majör depresyonum varmış. Bunu okuyan her kimsen, eğer sakın umudunu kaybetme ve lütfen psikolojik yardım almaya çekinme. Hastaneden çıktığımda ilk kez huzurlu hissettim. Hayatım boyunca ilk defa uyumak dışında huzuru hissettim.
Şu an kendi evinde liseye devam eden, 19’unu doldurmasına 5 ay kalmış biri olarak yazıyorum bu satırları. Psikiyatriste gitmeye devam ediyorum. İlaçlarımı kullanıyorum. Okuluma devam ediyorum, arkadaşlarımla görüşüyorum. Ailem hâlâ biraz sıkıntı çıkarsa da tavrımı koyduğum için biraz biraz anlaşmaya başladık. Ben o yorgun kızı hatırladıkça diyorum ki kendime çok haksızlık etmişim. Uzun uzun anlatmadım ama kafamın içinde kendimi o kadar küçültmüşüm, hakkımı o kadar yemişim ki… Kızamıyorum o seçimi yapan masuma. O raddeye kadar gelen kendime kızamıyorum; neden hayattan vazgeçmek istedin, diyemiyorum. Ben annem ve babam yüzünden kendimden vazgeçtim. Çok kırdım kendimi, çok üzdüm. Etrafımda en kötü davrandığım kişi kendimmişim, haberim yokmuş. Eğer bir daha bu raddeye ulaşırsam ne yaparım, bilmiyorum ama şu an kendime değer vermeye çalışıyorum. Bazı konularda herkesle uyuşamazsınız. Böyle durumlarda bazı şeyleri sadece kabullenmek gerekir ama tabii karşılıklı olarak. “Kimse bilmesin nerede olduğumu, sorarlarsa öldü dersin… böyle gelmiş böyle de gider…” değil de böyle gelmiş olabilir ama böyle gitmek zorunda değil. Bazı şeyler elinden gelmez ama mutlaka başka bir çıkış yolu vardır. Kendine çok dikkat et. Seni senden başka bu kadar sevebilen biri yok.
(Görsel: Arnold Bocklin)