İlk mektubumu yazdığımda yaşım 23’tü. Şimdi ise 26 yaşıma 1 ay kaldı. 3 senenin ardından merhaba, demek istiyorum. Yazanlara, okuyanlara, bir yerlerde bizimle aynı yolda yürüyen, aynı çukura ayağı takılıp düşenlere… 3 yıl önce anlık bir öfke patlamasıyla bir şeyler karalamıştım buraya. O kadar üzgün ve umutsuzdum ki. Sanki ömrüm boyunca istemediğim bir bedende istemediğim bir hayatı yaşayacaktım. Henüz 23 yaşındaydım halbuki. Toplum yüzünden gençliğimin baharında her şeye küsmüştüm. Sonra yalnız olmadığımı fark ettim. Onlarca mektup vardı. Hepsi farklı hayatlara ait bir sürü üzgün anı okudum. Neredeyse hepsi birbirinden farklıydı. Şehirler, hayatlar, isimler, yaşlar… Ortak tek bir şey vardı. Herkes sadece özgür olmak istiyordu. İstediği gibi giyinmek, istediği gibi olmak, istediği gibi davranmak… Bize çok görülen buydu. Hepimiz bunlarla boğuşuyorduk. 15 yaşında gençliğiyle yeni tanışan kız kardeşlerim de vardı, 45-50 yaşında yolu yarılamış ablalarım da. Belki ömrümce aynı kaldırımda bile karşılaşmayacağım insanların dertlerini okudum, onlarla dertlendim, onları hiç görmeden anladım, onlarla beraber isyan ettim. Bazen de hakaret etmekten kendimi alamadım ailelere. Neredeyse bütün mektupları okudum. Sonra ben yapabilirim, dedim. Buna inandım. Onca sene yalnız olduğumu düşünürken bir anda aslında hiç yalnız olmadığımın farkına vardım. İnanmam kolay oldu bu yüzden. Sonrası ağrılı sancılı bir dönemdi benim için. Bir pazar günü eşarpla girdiğim kuaförden boyattığım saçlarımla çıktım. Senelerce hiç kesmediğim saçlarım rüzgârda uçuştu o pazar günü. Yıllarca hiç hissedemediğim duyguları hissettim o akşamüstü. O kadar karmaşıktı ki… Bir yanım sanki hep böyleymiş gibiydi. Ama bir yanım da çok tedirgindi. Benimle konuşmayan abimle 3 gün aynı dükkânda çalıştım. 3 gün az gibi ama yaşarken çok uzundu. Bir yandan benimle konuşmamasına üzülürken, bir yandan kendi bedenim hakkında verdiğim bir karar için böyle tepki almam aşırı moralimi bozmuştu.
Sonrasında babamla uzunca bir süreç yaşadım. Bol kavgalı ve gürültülü olduğunu söylememe gerek yok sanırım. 3 sene oldu ve ben kendi bedenim hakkında verdiğim karar yüzünden hâlâ eleştiriliyorum. Ama eskisi gibi değilim. Kimsenin lafının altında kalmıyorum. Onlar beni üzecek kadar hayatıma dahil değiller. Evet, ailemle hâlâ devam ediyor sorunlarım. Şort giyemediğimi yazmıştım o zamanlar. Hâlâ giyemiyorum. Elbise, etek vesaire de dahil olmadı hayatıma. Ve hâlâ kıyafetlerim yüzünden sıkıntı yaşıyorum. Çünkü bazı şeyler değişmiyor. Bazılarına aylarca anlatsan da anlamıyor. O yüzden kendimi yormuyorum. Şimdilerde ses çıkarmıyorum buna. Çünkü hâlâ kendimle barışmadım. Hâlâ ruhum bedenime hapis. O mektubumda ‘Ruhumun bitmek bilmeyen bir enerjisi var ama ona ayak uyduracak bir bedene sahip değil.’ demiştim. İlk köprüden geçtim. Sıra geldi ruhuma uygun bedene kavuşmaya… Ondan sonra kimseyi dinlemeyeceğim.
Yaşım 26 oldu ve ben bu savaştan galip çıkalı 3 sene oluyor. Hiç kestirmediğim saçlarımı aylarca rüzgarlarda savurdum. Yazın sıcağında bile toplamadım hiç. 13 senenin ardından o hissi doyasıya yaşamak istedim. Sonrasında kısacık kestirdim. Çünkü ben saçımdan ibaret değildim. Tek derdim saçlarımı savurmak, göstermek değildi. Sadece kendi tercihlerimi yaşamak istedim. Benim tek derdim kendi bedenim hakkında benden başka kimsenin söz sahibi olamayacağını göstermekti.
Ben bozkırın ortasında, 21. yüzyılda cahiliye döneminde yaşarmış gibi yaşayan insanların içinde büyüdüm. Tek dertleri kızlarını evlendirmek olan bir sürü aile gördüm. Küçücük yaşta bir şey bilmeden ve anlamadan evlenen onlarca kız çocuğu gördüm. Akşam eşinden dayak yiyip sabah gözündeki morlukla erkeğin önüne kahvaltısını getiren kadınlar tanıdım. 70-80 sene yaşayıp bir gün olsun kendi için bir şey yapamamış mutlu olmamış nineleri dinledim. Eline fırsat verilse çok iyi yerlere gelecek olan ama ailesi yüzünden okuldan alınıp ufacık yaşta evlendirilip çocuk büyüten çocuklar gördüm, duydum. Ve abisine, oğlan kardeşine hizmetçilik yapması beklenen sayısız kız kardeş tanıdım. Ben bu coğrafyada yüzlerce mutsuz kadınla karşılaştım. Yüzlerce mutsuz kadının hikayesini dinledim.
Ben okumayı çok istediği halde okuldan alınıp 15 yaşındayken 30 yaşında biriyle evlendirilen, hayatı boyunca eziyet gören ama yine de çocuklarını en iyi şekilde yetiştirmekten başka bir şey düşünmeyen, boş vakit bulduğu anda bulduğu kitapları, gazeteleri, dergileri okuyan bir kadının kızıyım. Belki bir bilim insanı olabilecekken küçücük bir köye hayatı hapsedilen, yıllarca şiddet gören bir kadının kızıyım. Ve ne olursa olsun öğrenmeye olan açlığından asla vazgeçmeyen, bu düzene kızlarını kurban etmemek için her şeyi yapan bir kadının kızıyım. Ben bu toplumun bana yaptıklarını belki affederim. Ama anneme yaşatılanları asla affetmem. Biliyorum, çok uzadı ama anneme de değinmeden bitirmek istemedim hikayemi. Ve sevgili hemcinslerim, unutmayın, bu toplum bizim hakkımızı asla vermeyecek. Biz kazıya kazıya alacağız. Gün gelecek sarı, mor, siyah, mavi, yeşil, turuncu, kırmızı saçlarımızla, şallarımızla hep birlikle söyleyeceğiz şarkımızı. Lütfen o güne kadar asla vazgeçmeyin. Bu hayat bizim. Başka bir hayatımız yok. İnanın, bir yerlerde birileri aynı yolda aynı taşa takılmıştır. Onun nasıl tekrardan ayağa kalkıp devam ettiğini düşünüp sizde kalkın, olur mu? Bizim de bambaşka yerlerde aynı gökyüzüne bakarken aynı dertlere ağladığımızı ve isyan ettiğimizi unutmayın. Ve yıllardır en berbat zamanlarımda bile kendime söylemekten vazgeçmediğim kelimeyi siz de söyleyin: Geçecek.
Özgür yarınlara, yarınlarımıza, bu leş toplumun kalıplarını birlikte yıkmamıza, birbirimize kurt değil yurt olmamıza…
(Görsel: Marvin Jones)
“Ben bozkırın ortasında, 21. yüzyılda cahiliye döneminde yaşarmış gibi yaşayan insanların içinde büyüdüm.” için 4 yanıt
Gerçekten doğru ve haklı bir anlatım destekliyorum sizi
bu hikaye gün geçtikçe azalan umudumu yerine getirdi belki birbirimizi tanımıyoruz, görmedik göremeyeceğiz de ama yine sana minnettarım çok teşekkürler
Ruhunun o enerjisin ayak uyduracak bir beden yok malesef çünkü ruh bedene hapsolmuş, bir kafesin içinde gibi ancak ölümle bu bedenden kurtulup uçup gidebilir ve özgürlüğüne kavuşabilir. demem o ki üzgünüm ama bu dünyadaki hiçbir şey seni tatmin edemeyecek.
Aşırı güzel yazmışsın gerçekten benim de okusaydı ya da özgür olsaydı cok fazla seyi yapabileceğine inandığım onlarca zeki kadın var ve çok üzülüyorum ama neyseki biz yeni gelen nesil Biraz daha iyiyiz bence geriye de gitmeyiz umarım ve daha da özgür olabileceğimiz günler de olur