Merhaba,
Ben uzunca bir süredir kapalıyım. 8. sınıfta kapanmıştım. Aslında 7. sınıfta kendi isteğimle kapanmıştım ama sonrasında bunun için erken olduğunu, henüz o yaştayken anlamış ve bunu biraz daha sonraya bırakmam gerektiğine karar verip açılmıştım. Annemden tepki almıştım o küçük yaşımda babam bir şey demiyordu. Bir sene sonra bir gün teyzemlere gidiyorduk ve annem yeter artık sen kapansana deyip üzerime şalı fırlatmıştı. Baskıcı ailede yetişmiş kızlar bilir ki; küçükken bu tarz şeylere sesiniz yetmez, yetişemez. Çığlık da atsanız o sesiniz zayıftır, karşı taraf için etkisi yoktur, olmaz da. O yüzden tek yolun boyun eğmek olduğunu düşünürsünüz. Aileniz orada burada sürekli sizin gibi bir kızı olduğu için över ancak sizin içinizde sadece bir hayal kırıklığı vardır. İşte biz içe kapanıyoruz ya, ailemizin bile umurunda olmadığı hayatımızı bir başkasının önemsemesini bekleyemiyoruz. Biri bizi önemseyince şaşırıyoruz inanamıyoruz ve kendimizi bu değere layık göremiyoruz. Çünkü en büyük değer ailede başlıyor ve siz bu değerden yoksun başlamışsanız, hayat kelebek etkisi gibi sizde yaralar açıyor.
Buyurun benim yaralarımı dinleyelim:
Şansa bakın ki 8. sınıfta aşık olmuştum ama kendimi hiç beğenmiyordum, haliyle o da beğenmiyordu. Bakmıyordu bile bana. Dar bile giyinemezdim, topuz bile yapamazdım. Liseye geçtim yine kendimi beğenmediğim bir stille yaşamaya mecbur kılındım. Ne yapabilirdim ki? Arkadaş ortamım vardı, arkadaşlarım beni severdi. Eğlenceli biriydim. Ama günün sonunda hep o sessiz kıza dönerdim. İçten içe hep eksiktim. Dışarıya tek çıkamazdım yanımda illa biri olmalıydı. Bana hiç güvenleri yoktu. Onlara hiçbir şey yaşatmamış olmama rağmen. 15 yaşındayken ilk kez “Seninle konuşalım mı?” diyen çocuğa “Seni seviyorum!” dedim. Çok istiyordum bir erkek arkadaşım olmasını. Hevesliydim o yaşlarda. O da benden aşağı kalmadı tabi, kabul etti hemen. Ama ben öyle kaptırdım ki kendimi aşık olmuştum resmen. Buluştuk, sarıldık. Sanki, hayatımın aşkı gibiydi. Belki de sadece hayatı tozpembe görüyordum. Onu öğrendiler ve hayatım zindan oldu. Okuldan eve 5dk geç gelmem bile evde kavga çıkmasına sebepti. Evden uzunca bir süre çıkamadım. Biraz sonrasında da annemle babam boşanmaya kalktılar, ne olduysa babam annemi ikna etti bir şekilde. Eh benim de katkım var, 15 yaşındayken çok duygusal düşünüyor insan. Çok zor dönemlerdi.
Okula gitmeye devam ettim. Lise 3’te idim. İstediğim bölümü okuyordum. Dile hep yatkınlığım vardı ve derslerimde de oldukça başarılıydım. Sınav senemde de çok çalışmıştım ama öğretmenimizden kaynaklı çok eksiğim vardı. Mezuna bırakmaya, sınava girmeden karar vermiştim ve mezuna bıraktım. İlk mezun senemde de aslında hala unutamadığım birine aşık oldum. 19 yaşındaydım. İşin güzel yanı derslerimi etkilemiyordu. Hem sorumluluğumu yerine getiriyor hem de ilişki hayatıma bakıyordum. Gel gör ki o da kısa sürede öğrenildi ve biz daha birbirimizi tanıyamadan ayrıldık. İçimde ukdedir. Keşke hayat, karşıma tekrar çıkarsa onu ama bazen olmaması gerekiyor bazı şeylerin. Onu öğrendiklerinde, beni dışarıdaki hiçbir üniversiteye göndermeyeceklerini ve sadece bulunduğumuz şehirde okuyabileceğimi söylediler. Babam söyledi. İstediğim bölüm bulunduğumuz şehirde yoktu, çok üzüldüm ve depresyona girdim. Üstelik giydiğim eşofmanlara bile karışılmaya başlandı. Dar giymememe rağmen dar giyiyor muamelesi gördüm.
İyice hayattan koptum. Kendimi oyuna vurdum. Kimse beni anlamıyordu. Herkes beni eleştiriyordu. Yargılıyordu. Gerçekten çok bencil bir babam vardı. Çok canım yanmıştı. Neden beni kendinden uzaklaştırıyordu ki? 1 ay geçince kendimi toparladım bir şekilde, annem sayesinde… Annem, hep okumam için destekçi oldu bana. O mezun senemi de mezuna bıraktım. Bir sonraki mezun senemde annem dershaneye gitmemi istediğinde babam karşı çıktı ve: “Zaten istemediğim bölümü okuyor bir de dershaneye mi yollayacağım?” dedi. Evde kavga gürültü… En sonunda gönderdi ve ben sınavı geçtim. İstediğim bölümü yazdım. Okudum. İlk senemde açıldım. Artık hayata karşı çoğu umudum tükenmişti ve nihilist birine dönüşmüştüm. Böyle birine dönüşmemde babamın emeği büyüktür. Benim gibi birini hayattan bu kadar soğutmak ciddi anlamda kolay bir şey değil. Ben, gerçekten aklınızın alamayacağı en ufak şeyle bile günümü çok mutlu geçirirdim.
Şimdiyse her şey kopuk bende. O yüzden açılmaktan korkmadım. Çünkü ne yaparsam yapayım sonucu her zaman için ağır olacaktı. Hiçbir zaman kolay ve basit bir sonuç çıkmadı bizim evden. Eve geldim birkaç gün için ve anneme söyledim. O destekçi oldu bana, yani ‘bu konuda yanımda olamayacağını ama zorla da bir iş yaptıramayacağını’ söyledi. Bir sonraki, yani şu anki tatilde de babama söyledim. Az önce. Evet az önce söyledim. Bana hakkını helal etmeyeceğini söyledi ve yine baskıladı beni kapanmam konusunda. Üstelik siyasi görüşüme ve okuduğum kitaplara kadar eleştirdi. Bu kadarını beklemiyordum. Ve o meşhur sözünü söyledi: “Sen zaten istemediğim bi bölümde okuyorsun.” Bu lafıyla tekrar karşılaştım. Ah baba, keşke bu kadar bencil olmasan ve biraz da beni neyin mutlu ettiğine önem versen. Senden sevgi beklemiyorum artık farkındaysan bana sarılmadığında çok umursamıyorum veya eskisi gibi özlemiyorum seni. Hani diyor ya Cem Adrian, “Kül olur için, yana yana!” diye. Yanarken müdahale edebilirsin, kül olunca nasıl diriltebilirsin? İçimdekileri sen kül ettin ama her şeyi ben yapmışım gibi sorumluluğu üstünden attın, her zamanki gibi. Sana mı kızmalıyım yoksa dünyayı senin gibi yetiştiren sisteme mi bilmiyorum ama hem benim ruhumu yok ettin, hem de umutlarımı.
Farkındaysan nefret ve kin dolu değilim ve satırlarımın hiçbirinde de bunun izine rastlayamazsın. Ben kimim ki nefret duyayım, ben diğer herkes gibi insanım. Nefret duymak ne haddime. Neyse canınızı daha da sıkmak istemem. Bu belki intihar notumdur hiçbir fikrim yok yani önümü göremiyorum. Okumaya devam edecek miyim? Bilmiyorum, çünkü babamın parasıyla okuyorum ve bu lafları artık kaldıramıyorum. Okumazsam, işe girmem gerekir. Bu devirde yeni hayat kurmak çok zor ve zayıf bünyemle asgari ücretli bir işi kaldırabilir miyim? Bilmiyorum… İnanın hevesim yok, 1 sene önceki yaşadığım depresyon yeterince umutlarımı heveslerimi öldürmüştü, eğer ikinci kez yaşarsam altından kalkabileceğimi sanmıyorum. Eğer benim gibi bir durumunuz varsa mücadeleden ve ideallerinizden vazgeçmeyin. Siz, eşsiz olduğunuz için hep sizin üstünüzü karalayıp kendi krallıklarını sizin üzerinizde kurmaya çalışacaklar. Siz kukla değilsiniz… Buna izin vermeyin! Ah! Bu sözleri söylüyorum da kendime bakıyorum, hiç mecalim kalmış mı… Teşekkür ederim.