İnsanın istemediği şeyler yapması ve istemediği bir şekilde yaşaması çok zor

Merhaba, ben Sezen. 20 yaşındayım. Aslında gerçek adım Sezen değil, ama şu satırları yazarken Sezen Aksu dinliyorum, o yüzden Sezen olmaya karar verdim. Hikayemin başları neredeyse herkesle aynı. 6. sınıfta kendi isteğimle, çevremden ne görüyorsam onu yaparak başörtüsü takmaya başladım. Ailem tabii ki bu kararımı destekleyecekti, çünkü annem ve babam İlahiyat Fakültesi mezunu, başka ne yapabilirlerdi ki?

Çocuktum, ne yaptığımın, neye karar verdiğimin ve doğru olanın ne olduğuna karar vermek için çok küçüktüm. Dolayısıyla başörtülü olduğumu da anlamadım ta ki liseye geçene kadar. Ben her zaman eğitimine önem verilmiş bir kızdım. Ailem beni bu konularda fazlasıyla eğitmişti. Liseye geçmeden ikinci bir dili yüksek oranda anlayıp konuşabilen, resim alanında ve spor alanında kendini geliştiren, milli sporculuğu olan okul birincisi bir proje çocuğuydum ben. Evet, doğru okudun, ben olması gereken proje çocuğuydum. Herkesin imrenerek baktığı, büyümüş de küçülmüş her yaşta insanla her konuda konuşabilen biri, ailesiyle arası mükemmel, hayatı mükemmel, geleceği parlak o kız. İnsan daha ne ister ki, değil mi?

Aslında bunun ardında çok farklı bir Sezen vardı. Kendini geliştirmeye ve başarılı olmaya sonuna kadar takıntılı olmuş bir kız. Hata kabul edemiyordum, asla hata yapmamalıydım çünkü. Bu da beni o kadar sinirli bir insan yapıyordu ki, bunun sancılarını aileme lise dönemimde yaşatacağımı kimse bilemezdi. Çünkü ben ailesini kırmamak için kendisinden her daim taviz veren proje çocuğuydum.

Küçük bir şehirde ortaokulu okudum ve en büyük hayalim çok iyi bir lise kazanıp büyük bir şehre gitmekti ve başardım. En iyi liseleri kazandım, en iyi puanı aldım diyebilirim. Kendimle o kadar gurur duyuyordum ki, anlatamam. İstediğim liseye gidecektim ve bu küçük kalıplarına sığamadığım şehirden çıkacaktım. Annemle konuştum, bana verdikleri sözü tutmalarını istedim. Peki, ne oldu? Lise için gitmeme izin vermeyeceklerini, üniversitede nereye istersem gidebileceğimi söylediler.

Ama ben en iyi yerleri kazandım, buradaki boktan okula gitmek istemiyorum. Ayağımı bile basmam o okula deyip ağlamıştım. Ve ailemin bana tepkisi, aldığım puanın en iyi puan olmadığı, tam puan alan insanlar olduğuydu. Bu arada puanım 500 üzerinden 494’tü, ve gidemeyeceğimi buradaki okula gideceğimi söylediler. Bağırdım, çağırdım, dayak yedim ve ailem ben ağlarken tercih yaptılar. Boktan bir lisede, sırf o şehirde olduğu için okumak zorunda kaldığım bir yer. Okula birincilikle girdim, ama o kadar nefret ediyordum ki bu durumdan, anlatamam.

Lise başlamadan başörtüsünü çıkarmak istediğime karar verdim ve bunu aileme söyledim. Asla kabul etmediler ve bu konuda sözlü bir şiddet yaşadım, bir de baskının en alasını. Lise hayatımın ilk iki yılı, birbirimizden nefret ederek geçti. O kadar nefret ettim ki her şeyden, ne konuşuyor, ne yiyor, ne sosyalleşiyordum. Sürekli kapüşonla ve etrafa korkunç bakışlar atarak geziyordum. Lise arkadaşlarımla hiç görüşmüyoruz, çünkü lise arkadaşım yok. Başıma taktığım şey de dahil olmak üzere kendi hayatım üzerinde hiçbir karar verme yetkisine sahip olmadığımı fark etmem de bu yıllarda oldu. İki yıl boyunca her şeyi yapmaya devam ediyor, ama bunu hayatta kalmak için yapıyordum, çünkü tek yolu buydu. Ablam ve abim yoktu, kimsem yoktu. Annem ve babam, ne kadar eğitimli insanlar olsalar da, asla konuşabileceğim insanlar değillerdi. Kendi yaptıklarının her zaman doğru olduğunu savunan beni, dayak ve kaybetme korkusuyla, herkesin sahip olmak istediği çocuğa dönüştüren bir aileden daha farklı ne beklenebilir ki?

Annem her zaman nankör olduğumu söyler. Benim için yaptıkları şeyleri göz ardı ettiğimi ki asla öyle değil, çünkü ben onları o kadar çok seviyorum ki, bu satırları bile, siz onlardan nefret etmeyin ve ailemi yanlış anlamayın diye yumuşata yumuşata yazmaya çalışıyorum. Bu durum çok kötü, çünkü nankör olduğunu düşünüyorsun ve öyle olmadığını göstermek için her şeyde kendinden taviz veriyorsun. Neyse, yine lafı çok uzattım. Lise dönemim boyunca örtüyü sevmeye çalıştım, ama olmadı. Hatta bir keresinde saçlarımı kazıdım, kestim, jiletledim, sırf bu düşünceden uzaklaşmak için. Stresten saçlarım öbek öbek döküldü. İnsanın istemediği şeyler yapması ve istemediği bir şekilde yaşaması çok zor.

Şu an üniversitedeyim ve babamla bu konuyu konuşma kararı aldım. Artık yapmak istemiyorum. Aslında bana verecekleri tepkiden korkmuyorum, tek korkum onları daha yeni kazanmışken kaybetmek. Lakin ben olmak istemediğim şekilde olurken de kendimi kaybediyorum. O kadar araftayım ki, bir taraftan onları üzmek, sevgilerini kaybetmek, bir taraftan da asla olmak istemediğim şekilde görünmek. Burada anlatmadığım bir sürü şey var aslında, ama şu da bir gerçek ki, eğer bu kararı verirsem, annem beni asla affetmeyecek. Anne, seni çok seviyorum, ama keşke beni biraz anlasan ve yanımda olmasan da beni her halimle kabul etsen. Sana hayranım, sen benim idolümsün, ama seni kaybetme korkusuyla yüzleşirken, kendimi kaybediyorum. Sevgiler, ben Sezen.

Comment (1)

  1. Merhaba,hikayelerimizin benzer noktaları var.Konuşmak istersen bu mesajı yanıtlayabilirsin<3

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir