İşler kötü gidince onayı ile hareket ettiğinizi sandığınız kimse etrafınızda kalmıyor

Boşanmanın derin mutsuzluklar pahasına gündeme dahi alınmadığı bir ailede, bunu en büyük tabu sayan bir babanın kızı olarak büyüdüm. Benim boşanma sürecim ile ilgili babamın tepkilerini kaleme almak istediğim için bu yazıyı kaleme alıyorum.

Çok çalkantılı bir süreç sonunda karşılıklı boşanma kararı nihayet alınmıştı. Babama telefon ettim. “Baba, yarın boşanıyorum” dedim. Bana bu konuda bildiği tek taktik olduğunu tahmin ettiğim cümleyi kurdu. “Davayı o açsın.” Anlaşmalı ve tek celsede boşandık. Ertesi gün haber verdiğimde, babamın verdiği ilk tepki çocuğum için ağlamak oldu. Ona göre, babasız büyümek torunu için en büyük acı olacaktı…

Kendi vesile ve destek olduğu bir evlilik olduğundan (bir de kızına mecburi istikamet olarak evliliği göstermiş olması, evlilik sonrası da sorunlara kulak kapamak suretiyle yaptığı “iyi babalık”tan olsa gerek), biraz mahcup, biraz pişman “Seninki evlilik değil nitelikli dolandırıcılıktı kızım, kusura bakma” dedi; sonra da benden habersiz oldu ya şükür gibi bir şey… Verdiği taktiği filan da unuttu galiba. Duygusal olarak kaldıramayacağı durumlarda zihin gerçekleri sansürlüyor anlaşılan?!

Gidilmiş yollardan, test edilmiş onaylanmış süreçlerden geçerek nasıl öğretildi isem öyle bir yoldan gitmiştim. Ana baba, hatta el alem, konu komşu herkesin bilgisi ve onayı dahilinde bir süreç ile evlendim sanırken, boşandıktan sonra öğrendim ki; meğer aslında kimsenin içine sinmeyen bir süreçmiş, aslında söyleyeceklermiş de mişmişmiş de muşmuşmuş. Hele bazıları müthiş öngörülü olduğunu iddia eden bu arkadaşların, dostlukları eksikmiş demek ki, biten bir şeyin ardından “Ben demiştim” demekten bile kötü; “Ben diyecektim” demelerine bir anlam veremedim. Sanırım bir çeşit kendini temize çıkarma telaşı. Bende bir suçlama, kabullenememe olmadığı halde…

Velhasıl, işler kötü gidince o onayı ile hareket ettiğinizi sandığınız kimse etrafınızda kalmıyor. O yüzden onay ihtiyacından kurtulun. Bildiğinizi yapın. En azından canınız yanmıyor. Kendi düşen ağlamaz sözünü yanlış anlamışım o zamana dek. “Kendin düş ağlama” demekmiş. Ben ağlamalık omuz arıyorsan, burnunun dikine gitme, danış demek sanıyordum o zamana dek. Ne diyeyim, temel fıkrasındaki gibi; “Ha bu da baa bi ders olsun”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir