Uzun zamandır buraya yazılanları okuyorum. Buraya yazan tüm kız kardeşlerim adına, kendim adına korkunç bir acı içindeyim şimdi. Sadece başörtüsü değil, pek çok islami pratik tarafından işkence görüyorum sanki. 7 yaşında kapandım, 10 yaşında namaza başladım, 13 yaşımda ferace giydim. Lise yıllarımda çocukluk hezeyanlarımdan sıyrıldım, feracemi çıkarmak istedim. Çıkaramadım. Yıllarım günah diye evden çıkamamakla, geçirdiğim sinir krizlerinin normal olduğunu sanarak geçti. Ben buyum dedim, olamazsın dediler. Omurgamın şekilleneceği yaşlarımda tüm kimliğimi ezdiler.
İsyan ettiğimde üniversite için başka bir şehre gitmeme izin vermeyeceklerdi. Makbul kızı oynadım yıllarca. Çok iyi bir okul kazandım İstanbul’da. Bambaşka bir ortam, bambaşka insanlar. Açılmak istediğimi biliyorum, inandığımdan bile emin değilim ama namazıma sıkı sıkıya bağlıyım okulun ilk yılında. Kendimi aşmak, dini kimliğimi, ailemi bırakmak istiyorum ama yapamıyorum. Arkadaşlarımla gece içmeye gitmeden yatsı namazını kılıyorum, her gün şalımı örtünüp dışarı çıkıyorum. Kafam çok karışık, hiçbir şey bilmiyorum, kimliksizim.
Bir gün gündelik olaylardan ötürü çok öfkeli, çok yorgunken hıçkıra hıçkıra ağlıyorum, yorgunluktan beynimdeki filtreler çalışmıyor, çok yalnızım, ne dostlarım ne sevgilim beni anlamıyor gibi hissediyorum ve yanımda sadece tanrı var. Onunla konuşurken birden ağzımdan çıktı: Ben sana inanmıyorum ben bir tanrıya inanıyorum ama annemin babamın Allah’ına inanmıyorum. Yeni bir şey değildi, alışılmadık değildi. Beni tanıyan herkes için dünyanın en olağan şeyiydi. Sadece bir itiraf, kabullenişti. Bunu kabullenmem kadar namazımı bırakmam, başı açık dışarı çıkmam da zor oldu. Yıllarca tek bir vakit bile atlamamış ben için, bile isteye o namazı kılmamak, böyle güçlü bir alışkanlığı terk etmek ne güçtü.
Arkadaşımla kimsenin olmadığı bir sahilde otururken, beni denize mayoyla girmeye zorladı, ben de kendimi zorladım. Saçlarım ağarsa da o günü unutamam. Tenime çarpan güneş ne tatlıymış, kumların vücuduma değmesi, güneşte saçlarımı kurutmak… Bambaşka bir lezzetti benim için. Tanıdığım kimsenin olmadığı bir semte geçtik, saçlarım açık, altımda bir çingene eteği. İkindi birası için bir bara oturduk. Çevremde bir sürü insan var ve kimse bakıp beni etiketlemiyor, benim olduğum kişiyi başörtüsü üzerinden kurgulamıyor, kimse başörtünün adını kirletiyorsun bir barda oturarak demiyor. Özgürlüğün tadını böyle aldım, dışarıdan kendime baktığımda sadece kendimi görerek. Bunlar 22 yılının yazında oldu. Oradan ayrılınca tekrar başımı örttüm, hala örtülüyüm.
Aileme açılmak istediğimi söyleyecek cesaretim yok. Bir gün onlarla bağımı kesersem diye hem çalışıp hem okuyorum. Tüm hayatım iş ve okul arasında geçse de çok yorulsam da onlarla ekonomik bir bağım yok. Tüm bu baskıları iyi sandıkları için yaptılar. Köyde büyümüş, aldıkları tek eğitim cemaat eğitimi olmuş insanlar. Artık epey de yaş aldılar. Onları üzmekten korkuyorum. Taşradan çıkıp başarılı olmuş makbul kızlarıyken bu profilin tam tersine dönmesinden korkuyorum. Çevremdeki herkes İstanbul’da açıl, eve zaten az gidiyorsun diyorlar. Beni psikolojik olarak çok yoracak diye korkuyorum. Bunu deneyimleyen varsa bana ulaşırsa çok sevinirim. Desteğe ihtiyacım var. Aileme söylediğim 5 şeyden 4’ü zaten yalan. Ne yapacağımı bilmiyorum.
Şunu da söylemeden geçemem; bunu okuyan lise- ortaokul çağında kız kardeşlerim varsa lütfen elinizden geleni yapın o evden çıkmak için. Başka bir şehirde üniversite okumaya gidin. O evden çıkmadan kendinizi tanıyamayacaksınız. Şu anki durumuma isyan etsem de lisedeki ben, şu yaşantımı hayal bile edemezdi.