Bir köşeye oturup Allah’a beni öldürmesi için dua ettiğim anılarım var

Bir dua gerçekten kurtarabilir mi? En mantıklısı hangisi? Kalmak mı, gitmek mi?

*Lütfen düşüncenizi yazın. Bilmek isterim.

Küçüklüğümden beri sürekli, ortalama adı altında garip bir hayat yaşadım. Küçüklüğüme dair pek fazla bir şey hatırlamıyorum. Birkaç tane anım var yine de. Hatırladığım şeyler arasında, bir köşeye oturup Allah’a beni öldürmesi için dua ettiğim anılarım var. Büyük ihtimalle beş yaşından beri bu duayı ya da bu dileği dileyip duruyorum. Okulda notlarım asla iyi olmadı. Evde iyi kötü yaşıyordum. Kavga kıyamet kopuyordu. Ben ise bunları normal zannediyordum. Anasınıfında, ilkokulda, ortaokulda, lisede hatta üniversitede bile zorbalığa uğradım. İnsanlarla iyi anlaştığım için sınıfın popüler kızları beni erkeklere dövdürürdü. Hiç olmadı dersler için verilen ödevlerimi parçalayıp çöpe atarlardı. Ben ise çöp kutusunda bulup ödevimin neden orada olduğunu sorardım. Onlarda bana benim çöpe attığımı söylerdi. Komik…

Ortaokulda ise en yakın arkadaşım beni bana ilkokuldan beri zorbalık yapan kıza sattı. Neden diye sordum. Davranışlarımı beğenmediğini söyledi. Çok küfrettiğimi söyledi. Her gün, her saat küfredilerek büyüdüğüm bir evde benim nasıl etmememi bekliyor, anlamış değilim. Bu benim için normaldi. Ki hâlâ normal. Çünkü çocuktum. Çok kızdım ona o zaman. Annesi bile benimle arkadaş olmasını istemedi. Annesine az çok hak veriyorum ama yüzüme karşı söyleşini unutamam ki ben. Alt tarafı ortaokul. Ortaokulda çocuklar ne yaşayabilir ki? Din öğretmenim tarafından tüm sınıfın önünde taciz edildim. (Ailemin daha geçen sene haberi oldu.) Okuldaki izdihamda yaralandım ve kendimi yıllarca komada zannettim. İnsanlara bunu söylediğimde gülüyorlar ama ben kafayı yiyordum. Ama hiçbir şey olmamış gibi devam ettim.

13 yaşında hayatım tepetaklak oldu. Depresyon, anksiyete, ergenlik ve daha bir sürü sorun. Hayatımda derse asla o kadar önem vermemiştim. Ama o kadar yalnızdım ki, tek yaptığım ders çalışmaktı. Dershane ve ev arasında hayatım geçti. O yıl kendime fiziksel olarak zarar vermedim ama panik ataklar benim arkadaşım olmuştu. Çok fazla hasta olmaya başladım o sene. Eve gelip her şeye ateş püskürmeye başlayınca annem delirdiğimi düşündü ve beni psikiyatriste götürdü. İkinci seans anksiyete teşhisi konuldu. Haplar almaya başladım. O sırada daha ortalama bir liseye girdim. Daha iyisine girebilirdim ama bana zorbalık yapan herkes o güzel, daha iyi liseyi istedi. Bende kendim için ilk defa bir karar verdim ve daha düşük ama en azından güvenli olduğunu düşündüğüm bir liseye gittim.

İlk iki yıl yine zorbalık gördüm. Ama lisenin ilk yılı hayatımın dönüm noktası oldu. İlk defa kendime fiziksel olarak zararlar verdim. İlk defa o zaman, 14 yaşında kendimi öldürmeye çalıştım. Ruhsal acımı azaltmak için bedenime zarar veriyordum. Annem bunları biliyordu ama sadece izliyordu. Bir gün banyoda kanlı peçeteler görmüştü ve bana gelip gülerek “Yine kendini mi kestin?” dedi. Çok kırılmıştım ve hayır dedim. Gerçekten o kan bana ait değildi. Bir gün canıma tak etti ve bir kutu ilacı içtim. O zamanlar bir sevgilim vardı. Yalvardı yakardı, yapma dedi. Pişman oldum ve anneme söyledim. O da endişelendi babama söyledi. Babam ise “Ne yaparsa yapsın, bana ne” dedi. O zaman ona çok kırıldım ama bu hiçbir şeydi. O zaman bir şey olmadan kurtuldum ama ilaç vücudumda kalıcı bir iz bıraktı. Öyle abartılacak değil ama bana çok şey hatırlatan bir iz.

Lise ikideyken korona patlak verdi ve ben lise hayatımı iyi kötü bir şekilde bitirdim. Ama lise sonda iken, bu geçen seneki ailevi sorunlarım beni her gün yavaş yavaş içten çürütmüştü. Babamın pisliklerini bulmam ve dinlemem, annemin, anneannemin sağlığı için sık sık dayımlarda kalması… Yapayalnız kaldım o süreçte. Bu arada Down Sendromlu bir abim var. Dolayısıyla hayatım onu ailemden korumak, onu kendimden korumak, kendimi ondan korumak gibi bir dolu daha süreçten geçti. Sınava doğru düzgün çalışmadım. Her hafta sonu annem evde değildi. Bazen hafta sonları küçükken beni manyak döven halam gelirdi. Hiçbir gün kendimi güvende hissetmedim. O yıl her hafta sonu, belki her hafta içi ağladım. Ve bu sorunumu kimseye anlatmadım. Babamın sesini duymamak için hep kulaklık taktım.

Zar zor o yıl bitti ama üniversite sınavına girdim. Şehir dışı yazacağımı ve evden gideceğimi söyledim. 2 senelik Bilgisayar Programcılığı yazdım. Hiç istemedim bu bölümü. Dil bölümünden mezun oldum ve İngilizcem de iyi. Ama erkenden iş bulup aileme para konusunda destek olmak için böyle bir hata yaptım. Kimseden yardım almadan sınava çalıştım, sınava girdim, her şeyimi aldım ve geldim. Ama burada yurtta başıma gelmeyen kalmadı. Oda arkadaşlarımdan biri odadan ayrıldı ve bunu, beni herkese kötüleyerek yaptı. Hiçbir şey yapmadığım halde yine kötü oldum. Sonra diğer oda arkadaşımın katil, takıntılı, psikopat sevgilisi ben yurtta odada tek iken odaya daldı. O pis gülüşünü umarım bir gün unuturum. Fiziksel bir şey olmadı ama ya olsaydı?

Oda arkadaşım o çocuğun geldiğin bilip yurttan izin almış. Sevgilisi ona yurda gireceğini söylemiş ve o da gir demiş. Bu olay çok daha derin ve zor bir durum benim için. Çünkü o gün polisler bana fiziksel bir şiddet olmadığı için hiçbir şey yapamayacaklarını söylediler. Zor topuz şikayetçi oldum ama neye yarar. O kızı da zor topuz şikâyet etmesi için ikna ettiler ama daha bir hafta geçmeden o şikayetini geri çekti. İnsanlar hiçbir şey olmamış gibi davrandı. Ben odada tek başıma ağladım. Herkes bana kızdı “Madem oda arkadaşının böyle bir şeyi vardı neden söylemedin?” dediler. Söylemek istedim ama bana çocuğun kendisine zarar vereceğini söyledi ve ben konuşamadım. Aileme söylediğimde ise ailem sadece yurt müdürüyle konuşup konuyu kapattı. Ailem ile ne kadar sorun da yaşasam belli dönemler iyi oluyoruz ve bunun hakkını yiyemiyorum. Hâlâ bu olayı aşamıyorum. Daha ben bu olayı atlatamadan dedem vefat etti. Onun acısıyla daha da kötü oldum.

Hepsiyle birlikte hem bölüme karşı olmayan sevgim ve yurda olan empatim eridi gitti. Zaten ailemin yanına dönmeyi düşünürken birden eski oda arkadaşımın zorla odaya dönmeye çalıştı. Artık hem güvende değil ve mutsuz hissediyorum. Güvensizim. Herkese karşı. Yurt müdürü odada yalnız kalamayacağımı söyledi ve başka birinin odasına gitmem gerektiğini söyledi. İki tane anlaştığım insan var ama artık huzurum kalmadı. Herkes huzurumu bozdu gitti. İyi de anlaşsam kimsenin huzurunu bozmak istemiyorum. Yoruldum artık. Gerçekten yoruldum. Tüm bu olayların bir ay içinde yaşandı. Tam ben on sekiz yaşına girdikten dört gün sonra. Ve ben üniversiteyi de, yurdu da bırakıp gitmek istiyorum. Tekrar üniversite sınavına hazırlanmak istiyorum. Kırık obp de olsa artık burada durmak istemiyorum. Babam karşı çıkmadı bu kararıma. Annem ise sıcak bakmıyor. Tekrar kendime zarar vermek istemiyorum. Tekrar o karanlığı yaşamak istemiyorum. Aslında bayağı bir zamana ve yardıma ihtiyacım var ama durmamam gerektiğini söylediler. Hayatımın bu noktasında kendime bu rahatlığı yapmamam gerektiğini söylediler. Herkes devam edecek çünkü, doğru. Peki ben? Ben ne yapacağım. Yurdun karşısında bir dere var. Son derece soğuk ve akışkan. Ben ise yüzme bilmiyorum. Durup durup o dereyi izliyorum. Belki bir an.

Kendinize iyi bakın. Ben yine de elimden geldiğince dayanacağım. Hep Allah’tan beni öldürmesini istedim. Ve bir süre aramıza bir soğukluk girdi. Annem hep dua oku diyor. Anne, ben biraz daha durursam gerçekten kendimi öldüreceğim. Lütfen. Bende huzurlu ve mutlu yaşamak istiyorum. Yaşamak istiyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir