Bir kuyu var. Orası hiçlik gibi. Hiç. Oraya doğru düşüyorum. Düşüyorum. Pat. Düştüm.
Hayat, o kuyu gibi geliyor bana. Tatsız tuzsuz, sıradan herhangi bir farklılığı yok. O kuyuda sanki zamanımı dolduruyorum. Ölmek için… Ölmek diyorum, ölmek nasıl bir şey? Sanırım hayatım gibi sıradan. Renksiz.
Hep aynı binalar, aynı koku ve aynı yeryüzü. Farklı bir şey yok. Aynı insanlar. Renksiz bulutlar. Garip hissediyorum.
Ölmek de kurtuluş değil. Varlığım yok olmalı. Zerrelerime ayrılmalıyım. Bu acı ancak bu şekilde yok olur. muhtemelen. Neden acı çekiyorum peki? Ondan da bahsedeyim.
Kimlik karmaşası. Bununla ifade edebilirim. Kapalıyım ama kendimi kapalı gibi hissetmiyorum. Din denilen şeyin varlığına inanmıyorum, ama bunu söylerken bile içimde bir korku hissediyorum. Şşşt, Allah çok öfkelenir. Yanarsın. Yılanlar koynuna girer. Cennete gidemezsin. Susss, aklından bile geçirme bunu. İnan sadece. Şükret. Hayır, olmuyor. Aklımdan geçiriyorum işte.
Kapanmakta istemiyorum. Açılmak da. Çünkü açılırsam kötü hissedermişim gibi hissediyorum. Kız olduğum için mi böyle hissediyorum? Herkes bana bakacak, beni yargılayacak. Çok korkuyorum bundan. Garip hissediyorum.
İşte o kuyunun içinde her gün düşündüğüm milyonlarca şeyden biri. Çok yalnız hissediyorum kendimi. Ve yalnız kalmayı her şeyden çok ben hak ediyorum.