Ben seni affettim annecim babamı da affettim

Babam polis memuru, annem klasik Anadolu kadını ev hanımı. Ailenin ilk çocuğuyum ben, ortaokul zamanına kadar el bebek gül bebek yetişmişim. Babam, “Kızım, sana bilgisayar kullanmayı, araba kullanmayı, İngilizceyi her şeyi öğreteceğim” diyerek yüreklendirdiği bir kızdım. Her şey yolundaydı, ortalama bir öğrenciydim. Sözelim çok iyiydi, fakat babamın hayalindeki meslekler için matematik gerekiyordu ve o zamanlardaki en büyük derdim iyi bir lise kazanamamaktı. Zaman geçti, ben büyüdüm. Benden 4 yaş küçük kız kardeşim de aynı şekildeydi ve ortaokul son sınıfta annemle babamla olan ilk çatışmam başladı.

O zamanlar idrak edemesem de, 4. ve 5. sınıfa giderken ben, babam “Derslerini iyi dinle” demeden önce, sakın erkekle gezme onlarla konuşma derdi. Bu resmen tabulaşmış bir felaketti bizim ailemiz için. Erkek arkadaş edinmek. O zamana kadar benim için problem de yoktu. Zaten küçüktüm. Erkek ve kız arkadaşlarım gelip benimle teneffüste ebelemece oynamak istediklerinde, erkek çocuk sorarsa hayır derdim, kız sorarsa evet. Henüz böyle duygularım yoktu karşı cinse karşı, bilmiyordum hoşlanmak ne demek. Daha sonra birlikte okula gittiğimiz bir çocuk vardı, adı Furkan. Onun da babası polisti ve babalar arkadaş oldunca okulda bir tık daha yakınız, yardımcı oluyoruz birbirimize, aynı yaştayız. Haliyle ben 14 yaşına gelmiş bir kız olarak ilk kez hayatımda bir erkekten farklı şekilde hoşlanmaya başladım. Öyle ki elini tutmak nasıl hissettirir acaba, birlikte sinemaya gidelim desem yanlış anlar mı, ondan hoşlandığımı bilse beni küçük görür mü, diye özgüvensiz bir şekilde yoğun duygular içinde sürüklenmeye başladım. Fakat aynı zamanda öyle bir korku vardı ki içimde, babam anlayacak diye. Babamla aramızdaki bağ kopsun istemiyorum çünkü ona çok düşkünüm, ama babam saplantılı bir şekilde erkek arkadaşa çok karşı. Dolayısıyla ondan saklayarak aslında yakın kız arkadaşlarım hariç herkesten saklayarak hoşlanmaya devam ettim ve sonrasında herkes başka bir şehre taşındı ve o hikaye orda bitti.

Zaman geçti, liseye geçtim. Kanımız cıvıl cıvıl akıyor ve ilk erkek arkadaşım. Elimi tutunca kalbim sıkışıyor, parfümü aklıma kazınıyor. Çok dikkat ediyorum, evde mesajlaşmıyoruz ama okul bitsin istemiyorum, eve gitmemek için. Uzatmak istemiyorum, zaten 1 hafta sürdü bu, sonrasında babam öğrendi. Tüm okul üniformalarımı, kitaplarımı sobada yakacağını söyleyerek aldı benden ve beni o kadar çok dövdü ki odaya kitleyip bir daha hiç yüzüme bakmadı. Ben bunları yaşarken 15 yaşındaydım. Aşık mıydım? Hayır, sadece o duygular o yaşlarda çok kıymetli ve herkes gibi ben de istedim. Annem ne mi yaptı? Babamı körükledi. “Baban neyini eksik etti böyle bir baba, kim bulmuş da sen böyle hainlik ettin babana?” dedi, okutma dedi babama, or**** olacak belli ki okutma. 

Uzun süre sevgilim olmadı. Okula devam ettim, babamla bir şekilde barıştık, ama bir defa bana güveni sarsılmıştı ve her hareketimin altında bir şey arıyorlardı. Hapis hayatı yaşıyordum: ev, okul, ev, okul. Markete bile göndermediler beni. Sonra onunla tanıştım, yani ilk aşkım. Şu an evliyim ve bir çocuğum var, ama o gençlik aşkını unutmadım. Hiç sevilmeyi hak edecek türden biri değildi, serserinin tekiydi. Bana da aşık değildi ama ben aşık olmuştum, en olmayacak olana hem de. İki buçuk yıl çıktık. Lunaparka mı gitmedik, sinemaya mı, pikniğe mi, geziye mi, sahile, kahvaltıya mı, yemeğe mi, neler neler gençliğimi dibine kadar yaşadım ben o dönem. Biliyordum, öğrenirlerse ölürüm, ama o korkuyla ot gibi yaşamaktansa akan hayata bıraktım kendimi.

Tabii ki yakalanmayı bekliyordum, artık bir yandan gelecek planları aynı üniversiteye yazıp gitmeyi planlıyoruz, falan neler neler. Lise son sınıfın son haftası… Yakalandım, müdür yardımcısı bizi yakaladı, sarmaş dolaş, ve babamı aradı, onun da ailesi geldi. İkisinden birini okuldan alın dediler. Hakkımı helal etmiyorum, babamı ararsanız, okul hayatım biter, diye yere oturup hüngür hüngür ağladım. Sen vermezsen, ben de bilgisayardan bulurum babanın numarasını, dedi yüzüme bile bakmadan. Hakkımı helal etmiyorum. Ailesi onu başka bir şehre aldırdı, babam beni temelli olarak okuldan aldı o gün. Ben o gün nasıl intihar etmedim, şaşırıyorum bazen. Kabus, dayak, hakaret dolu hapishane günleri tekrar gelmişti. Hayatım bitmişti. Annem sanki zevk alır gibi tek tek akrabaları arayıp benim nasıl bir yanık olduğumdan bahsediyor, babamın beni nasıl duvardan duvara vurarak dövdüğünü anlatıyordu. 

Annemle orada koptuk işte. Çok uzatmak istemiyorum, zaman geçti. Bir aile yakınımızın oğlu, çocukluğumdan beri beni seven fakat benim sevgilim olduğunu da bilen. Evde fareden farksız yaşadığımı görünce mi bilmiyorum. Beni sevmek istedi. Onca cehennemin içinde kurtarıcı gibi geldi bana. Rüya gibi günler tekrar başladı. Babamı zor bela ikna ederek üniversite sınavına hazırlanmak üzere kursa gitmeye başladım, 20 dakika uzaklıktaki ilçeye. Tabii ki o aile yakınımızla sevgiliyiz, beni destekliyor üstelik. Annem onu o kadar çok seviyor ki, beni ona layık görmüyor. Onun gözünde ben ahlaksız, fingirdek biriyim ve ağırbaşlı efendi olan bu delikanlı beni neden seviyor anlamıyor bir türlü. Sonradan tabii ki. Bu delikanlının, ailemin arkamda olmamasından mı yoksa annemin resmen sevgilimi beni dizginlesin diye sıkıştırmasından mı bilmiyorum, babamdan farkı kalmamaya başladı. Sevgilim gibi değil de abim gibi hesap verdiğim, korktuğum yanında rahat hissetmediğim biri oldu.

“Neden terk etmedin?” diyebilirsiniz. Kaç defa ettiğimi bilmiyorum. Defalarca kapımda yattı, ağladı, özürler, çiçekler, ayıcıklar, hediyeler… Annem benden çok etkileniyordu tabii ki. “Ayy, Eda, baksana, ne yapıyor çocuk? Hadi, uzatma, affet, fazla naz aşık usandırır,” diyordu. Halbuki onun gelgitlerinden, kurs çıkışı erkek arkadaşlarımı kıskandığı için arabayla kapıda nöbet tutmalarından o kadar nefret ediyordum ki. Bir gün kurs binasının en üstüne çıkıp kendimi atmak istedim. Hangi kapıyı açsam, tutsak oluyordum. Nereye kaçsam, kurtuluş yoktu. Sonra bir hata yaptım, ben. Hata da denemez; bile bile onunla ayrılmanın tek yolunun, peşimi bırakmasının tek yolunun neyden geçeceğini biliyordum. Benden hoşlandığını hali hazırda bildiğim bir erkekle sosyal medyadan samimi şekilde mesajlaştım. Onun göreceğini bile bile, çünkü bunu da yutup daha beni istemez diye umut ediyordum. Akşam oldu, evdeyim. Annemin telefonu çaldı. Telefonun ucunda o nasıl ağlıyor, feryat figan, arabada kendini öldürmekten bahsediyor. 

Annem çıktı evden, arabası aşağıda bekliyormuş. Arabaya bindirmiş annemi, mesajları okutmuş. Kızın beni aldattı diye. Annem eve geldi, bana bir bağırdı: ‘Kahpeee, sen o çocuğu mahvettin, kahpeee!’ diye. Bana ettiği psikolojik işkenceleri asla umursamayan annem, dizlerini o çocuk için döve döve ağladı. Dedim ki, kurtuldum. Şimdi üniversite kazanıp bu evden defolup gitmek kaldı geriye, ama hayır. Annem benim mutlu olmama asla izin veremezdi. Derhal gidip babamı doldurdu. Benim eğer üniversite okursam, nasıl bir or**** olabileceğimle ilgili uzun uzun konuştu. Nihayet gelip bana pis pis gülerek, ‘Boşuna çalışma, kapat o kitapları,’ dedi. Baban dedi ki, ‘Sen tıp bile kazansan seni okutmayacakmış.’ Ah kızlar, ah canlarım, sabaha kadar ağladım. Aylarca hem de. Ah, o emeklerim, ah o kitaplarım. Hangisine yanayım, bilmiyorum.

Zaman geçti, o delikanlı askere gitti. Ben evde bir umut çalışmaya devam ediyorum. Olur da istediğim bölüm gelirse, kaçmak pahasına okumak için. Tam sınava az bir zaman kalmışken, o delikanlı askerden izne geldi ve annemi aradı. Çok pişman olduğunu, yaptıklarının farkına geç vardığını ve benim böyle bir hata yapmamın sebebinin kendisi olduğunu söyledi. İnanamadım. Annemin etkisinden uzaklaşınca, adeta normal bir insan olmuş ve nasıl bir insana dönüşmüş olduğunu ancak anlayabilmişti. Benimle bir defa konuşmak için izin istedi annemden. Kabul ettim. Geldi ve ben okuyacağım. “Çok seviyorsun madem, bekleyeceksin,” dedim. “Olmaz,” dedi, “Neden 4-5 yıl bekleyelim? Evlen benimle, ne istersen oku, karışmayacağım.” Kabul etmedim ve o gün gitti. Annem, onu reddettiğimi duyunca deliye döndü. Aklımdaki üniversite hedefini de fark edip yine babamla saldırdı bana. “Asla ve asla okutmayacaklarını söyledi,” dedi. Babam bana, “Seni öldürürüm ve kaza süsü veririm, kimse anlamaz,” dedi. Bu defa boyun eğdim. Ertesi gün delikanlı geldi ve kabul ettim onu. Dedim ki “Senden tek istediğim beni buradan kurtar.” tamam dedi. Annemin nasıl biri olduğunu o da fark etmişti, beni anlıyordu. Ve ben 2 yıl içinde evlendim. Babam ancak ben evlenmeye yakın benimle konuştu, yıllardır yüzüme bakmazdı. Şimdi o delikanlıyla evliyim, kızımız var ve çok mutluyum.

Annemi benden çok o sevmiyor artık, çünkü evlenmem çözüm olmadı, huzursuzluk yapmak için bu defa da kocamın çok cimri olduğunu söyleyerek beni doldurmaya kalkıştı. Ben biliyordum onu, ama eşim bana “senin annen böyle yaptı, senin annen şöyle yaptı” diyince ne oldu diyorum. Bir zamanlar ekip olarak benim hayatımı cehenneme çeviren siz değil miydiniz? Şimdi ne oldu.

Bunu bugün yazmamın da bir sebebi var. Ben şu an 26 yaşındayım, gençliğim uçtu gitti sanki içimde yumru gibi kaldı hep. Hemşire olmak istemiştim, hala istiyorum, vazgeçmeyeceğim. Annem değişti bu 10 yıl içinde, kafa yapısı her şeyi değişti ve sanırım artık yaptıklarını hatırladıkça kendine inanamıyor. Kız kardeşlerimi koruyorum, onlardan. “Ne olursa olsun bir şey isteyeceksen uyaracaksan sen söylemeyeceksin, ben konuşacağım,” diyorum ve onları incitmeden bu yollardan benim de geçtiğimi hatırlatarak, bunların çok normal olduğunu, elbette sevgilisi olabileceğini, bir problem olmadığını söyleyerek onların yanında oluyorum. Evim onlara hep açık, benim kimsem yoktu ama onların dağ gibi enişteleri ve ablaları var.

Bugün bunları yazmak istedim, çünkü annem bugün bana birden bire “Kızım, ben kötü bir anne miyim?” diye sordu. Kalakaldım, hiç beklemiyordum; yüzünde öyle bir üzüntü vardı ki, “öyleydin” demeye bile dilim varmadı. “Nerden çıkartıyorsun bunu anne?” dedim. Evet, hatalar yaptım ama ben kötü bir anne miyim dedi. “Hayır,” dedim. “Evet” demek istedim desem yalan olur. Annem de zaman içinde çok değişti. Doğum yaptığımda her gün yemekler yaptı, getirdi, taşındım, kimse yoktu, evimi taşıdı tek başına, hep yanımda oldu, hep sonradan, hep sonradan. Ama yaşadığımız deprem bana bir şey öğretti. Ölüm bir nefes kadar yakın ve kaç yıl daha birlikteyiz bilmiyorum. Ben bugün annemin o sorusuna hayır diyerek aslında onu affettiğimi fark ettim. Deprem gecesi bana ulaşamayınca elleri, dizleri titreyerek ayaklarıma kapanıp Allah’a şükreden annemi görünce, “kuzum çok korktum” dedi, bana sarılınca. Pişman olup anlaması bile yetermiş bana meğer. Evet, benim için çok büyük şeylere mal oldu, ama ben de bir anneyim. Anneme nazaran daha bilinçli ve okumuş bir anne.

Ben seni affettim, annecim, babamı da affettim, şimdi kızıma anneanne dede oldular ve ne yapacaklarını şaşırıyorlar, onu mutlu etmek için. Geçmişe bakmak istemiyorum, çünkü insanım ve kinlenmekten çok korkuyorum, hatırlamak istemiyorum. Affetmeyi seçiyorum. İyi bir anne, sevgi dolu bir eş olma yolunda yürüyorum. Geç olsa da, hayallerimin hala peşindeyim, o beyaz önlüğü giyeceğim. Hepinize Hatay’dan selamlar ve sevgilerimle.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir