Merhaba, buraya sanırım 2. yazışım. İlk yazdığımda umutsuz bir kız çocuğuydum, açılmak istiyor ve yaşıtım olan arkadaşlarıma bakıp imreniyordum. Sonra burayı buldum, hikayeleri okuduğumda hepimiz için dua ederdim. “Neden sana bunu yapan tanrıya dua ediyorsun?” diyebilirsiniz. Ben kapanmanın hiç bir zaman farz olduğunu düşünmedim, benim için hep kültür ve aile dayatmasıydı. Neyse, kısaca hikayemden bahsedeyim. 4. sınıfın yazında hafızlık okumaya başladığım için çok sevinçliydim, okuldan eve 5 dakika vardı, okulda kapanmak zorunluydu ve yol da 5 dakika olduğu için o sürede de kapalıydım. Kapalılığı bu kadar kolay, sadece 5 dakika sürecek bir şey sanmıştım. Hemen, 2. haftada apar topar kapandım. Artık kapalı ve hafızlık yapan günahkar olmayan, cenneti aileme müjdeleyecek bir çocuktum, yaz tatili bitti. Anne babam boşandı ve annem benimle ayrı bir şehire taşındı. Orada yeni bir okul bulduk, oraya gidiyordum. Her şey çok güzeldi(!) yatılı kalıyordum. Derken 5. sınıfın yarı döneminde hafızlık bana çok zor gelmeye başladı. Yapamadım, bıraktım. Annem kabullenemedi. Bana bakıp bakıp ağlıyordu. Bir gün beni saçlarımdan sürüklemeli, tekmeli bir dövdü.
Hafız olmayı “seçtiğimde” 4. sınıftaydım, bırakmayı seçtiğimde 5. O günden sonra da açılmak da istedim. “Din bu mu?” dedim. “Beni hafızlık yapmadığım için cezalandırıyor mu? E hani cennete gidecektim?” 6. sınıfa kadar bu isteğimi içimde tuttum, tüm arkadaşlarım biliyordu ve bu konuda onlar tarafından hep desteklendim. Yerleri bende ayrıdır. 7. sınıfta okul değiştirdim İmam Hatipe gönderildim, orada da hep desteklendim ve bir gün anneme söyledim. Kesinlikle reddetti. Bu sırada Yalnız Yürümeyeceksini keşfettim, başkalarına attığı tüm destekleyici twitleri bana umut oluyordu, hep bu sayfada dolaşırdım. Yazılan yanıtları, hikayeleri okurdum. Bazen okurken ağlardım. 7. sınıfın 2. dönemlerinde bir gezi oldu. Oraya açık gittim. Kimse sormadı, herkes çok normal karşıladı. Zaten soran olsaydı “İmam hatip olduğu için kapanmak zorunlu sanmıştım.” yalanını uydurmuştum. Hiçbir hocamın bana bakışı değişmedi. Hepsini hala çok severim, aklıma gelince hep mutlu olurum.
Neyse, 8. sınıf geldi, ben artık dayanmak istemedim. “Gizlice açılmak” kavramı bana çok mantıklı geldi. “Yeni hayatıma” önce örtüden yıpranmış saçlarımı kesmekle başladım. İlk defa bu kadar kısaydı ama olsun, başımda bir kumaş yoktu. 8. sınıfta gizlice açılarak okula gittim. Kalbim ağzımdaydı. 2 aktarma yapıyordum ve 2.yi yapmadan durağın yakınındaki parkta açılıyordum. Çantama koyuyordum örtüyü. Hatta bazen herkes uyurken evden açık çıkıyordum. Bazı hocalarım şaşırdı, ama beni yargılamadılar. Bir gün eve dönerken açık şekilde annemle karşılaştım. Bana öldürecek gibi baktı yolun ortasında, çok korkmuştum. Beni görmezden geldi. Eve gittim. 1 hafta konuşmadı, sonra bir konuşma yaptı. Dinlemedim bile, 8in sonuna kadar hiç konuşmadık. Yemeğimi kendim yaptım, çamaşırımı kendim yıkadım. Bir kaç kere evden atıldım, sokakta yattım. Sonraları normale döndü. Şimdi 10. sınıfım konuşuyoruz, ama hala açıldığım için bana nefretle bakar, kendisiyle hiç anlaşamayız. Yurtta kalıyorum. İstediğim hayat bu. Annemin sandığının aksine açılınca “şeytan beni ele geçirip” giyinişimi değiştirmedi. Son olarak, asla bu denizde boğulmayacaksınız kızlarım, ablalarım. Bir tahta parçası olsa da bulacaksınız. Küçük bir ada olsa da o kıyıya vuracaksınız. Ama fırtınalar olacak ve korkacaksınız. Boğulacak gibi olacaksınız ama çıkacaksınız. Söz veriyorum. Kendinize çok iyi bakın ve örtülü halinize bile kötü davranmayın, lütfen.