Ben çarşafa girmeyi düşünmüş ve bunu hayal etmiş hevesli bir gençtim

Merhaba, bu siteyi birkaç yıl önce keşfetmiştim. Ara ara açıp yazılan mektupları okuyorum. Beni hem çok hüzünlendiriyor, acıya boğuyor; hem de güçlü hissettirip, sanki ayağa kalkabileceğimi ve koşup gidebileceğimi haykırıyor bu ızdıraptan. Ben hepiniz gibi muhafazakar bir ailenin tek kızıyım. Babam imam ve küçük bir ilçede bir imam kızı olarak büyüdüm. Herkesin beni adımla değil, hocanın kızı olarak nitelendirip, var ettiği biri olarak. Bu yükün ağırlığını büyüdükçe fark ettim ama gerçekleri görmezden gelmek o zamanlar daha kolaydı. İnançlı bir ailede büyüdüm. Ailem sevgiyle büyüttü bizi, çocukluğum camilerde, kur’an sesleriyle geçti. Bundan da mutluluk duyuyorum, o günler bana tarifsiz bir mutluluk veriyor. 10 yaşında, annemin “Zaten ileride bir gün kapanacaksın. Şimdi kapanmak ister misin? herkese sürpriz yapalım.” demesiyle ve aldığı güzel kıyafetlerin baş döndürücülüğüyle kapanmayı kabul ettim, ondan öncesinde de sürekli kapanmak istiyordum çünkü annem rol modelimdi. Büyüdüğüm yerde tanıdığım neredeyse herkes kapalıydı. Takdir edilmek istedim ve öyle de oldu.

Uzun yıllar kapalı olmak beni tatmin etti, hemen hemen üniversiteye geçene kadar da bazen zorlansam bile bunu kendi isteğimle yapmaya devam ettim. 12. sınıfta umreye gittim, Medine’de çarşaf giyen kadınları görünce çok imrendim. Daha önce gördüğüm çarşaftan çok daha farklı modellerde giyinmişlerdi, bir gün o şekilde örtünmeyi çok istedim. Hala bile imrenirim kendi rızasıyla ve kalpten bir şekilde bunu tercih eden kadınlara. Neyse, aslında ben üniversiteye geçmeden başladı ailemle yaşadığım kıyafetlerimle ilgili tartışmalar. Bol ve uzun, dizlerimi geçen gömleklerle bol pantolonlar giyinsem bile sırf pantolon giyindiğim için psikolojik şiddete maruz kaldığımda, içimdeki öfke tohumları filizlenmeye başladı. Sorgulamalarım da öyle. Ailemin beni her geçen zaman daha da bastırıp sindirmeye ve korkumdan faydalanıp istedikleri kalıba sokmaya çalışmaları arttı. Benim direnmelerim ve güçlenmelerim de öyle. Kendi alanımda istediğimi giyinmeye ve yapmaya başladım. Onlara uygun olmasa da bilmedikleri için sorun yoktu benim için ve umursamıyordum.

Fakat yakalanmalarım oluyordu ve aldığım tepkiler beni hem kırıp korkutuyor, hem de öfkelendirip, içimde bir nefret savaşı başlatıyordu. Neredeyse ayak bileğime kadar bir gömlek giyindiğim zaman bile, altımdaki dar paça pantolonun bileklerimi örtmeyecek kadar kısa olduğundan benimle aynı arabaya bile binmeyi reddeden babam, yine benzer şekillerde okula gittiğimde, “Beni bugün rezil ettin” diyen babam, tekrar beni kısa gömlek ve dar paça pantolonla gören, ve benimle bir hafta konuşmayan, bayramda elini bile öptürmek istemeyen babam… bununla birlikte her seferinde kıyafetini değiştir, baban görecek, onu çıkar etek giyin, evde bile olsam üstüne bol şeyler giyin, baban varken etek giyin, başörtü ört diyip, kısa bir şey giyindiğimde eve girerken babam görmesin diye kapının önüne uzun gömlekler etekler koyan, evin içinde dar tişört giyindiğim için kavgalara tutuştuğumuz ve beni etekten de, başörtüsünden de nefret ettiren annem…

Bütün yaşadığım baskının aslında normal olmadığını arkadaşlarımın aileleriyle tanıştıkça anladım. Kırıldım, çünkü açık bile olsalar, şort da giyinseler babaları onları seviyordu. Gözlerinin içine bakıyorlardı, benim babamsa dışarıdan eve girdiğimde yüzüme değil bacaklarıma bakıyordu. Çünkü ne giyindiğim, nasıl hissettiğimden daha önemliydi onun için. Bunları fark ettikçe acı çektim ama tam o noktadan da güçlendim. Fakat bir yandan içimdeki korku da zincirlerini daha çok sıkıyordu, sanki açılmak gibi bir ihtimal söz konusu bile olamazdı. Çünkü ben bir imamın kızıydım! Kapanmak benim inancımla ilgili bir seçim değildi, bir hocanın kızı olarak doğmamın bir bedeliydi sanki. Aklıma her geldiğinde bir şekilde kendimce cevaplarla ötelediğim ızdırabımsa peşimi hiç bırakmamıştı, şimdiye dek… Şu an 24 yaşındayım ve altı ay önce terapiye başladım. Sonunda kendime itiraf edebildim. Bu seçeneğin eğer ben istersem var olabildiğini kabullendim. Bu seçimin ne olacağını bana toplum da, ailem de dayatamaz artık.

Artık kapalı olmak istemiyorum, bu bir günah olsa da, bunu kaldıramıyorum artık ve bu cümleyi bu kadar rahat kurabilsem de bu cesareti göstermem bile tam 5 yılımı aldı, korkuyor olabilirsiniz ve belki imkansız gelebilir. Benim için de öyleydi, hatta hala açılmış değilim ama imkansız değil artık. Çünkü korkmuyorum. Bizi korkularımız yönetiyor ve ben buna izin vermek istemiyorum. Hangi şartlarda olursa olsun, kendi seçimlerimin sorumluluğuyla yaşamak istiyorum bu hayatı. Bu benim ve Rabb’imle aramda olan bir seçim, bir ibadet. İnancımla ilgili bir değişimim yok, kapalılığım sürdükçe artık tesettürü daha fazla sorgulamaya başlasam da müslüman olmaktan çok mutluyum. Toplumun dayatmalarından ve başörtüsünün bu kadar kutsallaştırılmasından, siyasileştirilmesinden hoşlanmıyorum. Bu zaten sırtımızda tonlarca yükle mücadele ettiğimiz hayatımıza daha fazla ağırlık eklemekten başka bir şey değil benim gözümde. Başörtüsüne imanın vazgeçilmez şartıymış gibi davranılmasını yanlış buluyorum.

Ağır geliyor bütün bu anlamlar bana ve altında ezildiğimi hissediyorum. Çünkü toplumun zihnime işlediği bütün cümleler hep bizi eksik ve yetersiz hissettiriyor. “Böyle kapanacağına açıl, makyajlı kapalı mı olur, hiç kapanma daha iyi, dar giyinemezsin, her yerin belli oluyor, saçın gözüküyor bone tak, bari yapıyorsan tam yap, boynunu açacağına komple kafanı aç da rahatla…” bunları duyarak büyüdükçe bu cümlelerin içime işlediğini anladım. “Hakkını veremiyorsam bunu yapmamalıyım” dedim. Ve artık yapamıyorum, kaldıramıyorum. Ne zaman bilmiyorum ama psikolojik olarak hazır olduğumda açılacağım; buna eminim.
Keşke bunu yapmasaydınız bana, yargılayıp durmasaydınız beni. Ben çarşafa girmeyi düşünmüş ve bunu hayal etmiş, hevesli bir gençtim. Ben bu sefer de bütün yargılamalarınıza; dediğinizi yapıp beceremediğim örtüyü başımdan çıkaracağım halde, yine iğrenç cümlelerinizle savaşabilmek için hazırlıyorum kendimi. En azından size yeterli gelmese bile bir şekilde kapalıydım. Eksik veya fazla. Allah imtihanımı hep gördü. Her şeye rağmen en çok onun varlığını hissediyorum, hala hayatı seviyorsam ve yaşıyorsam da Rabb’ime olan sevgimden. İyi ki Tanrı siz değilsiniz, yoksa zalimliğinizle büyün insanlığı cehennemin odunlarında yakardınız.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir