Ben açılınca insanlar benliğime döndüğümü düşündü.

Bir gün çok kötü bir haber aldım. Henüz lise son falan. Mesele kadın hastalıkları. Sonuç net. Hayatımın ilerisinde bambaşka planlar kurarken, birden elimden kaydı gibi hissettim her şey. Hayatımda ilk ve son kez annemin benim yüzümden ağladığını gördüm. O koridorda, ben kendimi kapattığım odamda… Sonra onu o halde görünce toparlanmaya çalıştım. Herkes “Allah ne kapılar kapatır ne kapılar açar, Allah’tan gelene boynumuz kıldan ince” deyip beni imana ve ibadete yönlendirince bir amaç hissettim. Ertesi gün namaz kılmaya başladım. Bir sene sonra asla tahmin etmeyecekleri şeyi yaptım, kapandım. Hem içime kapandım hem de dışıma. O çok sevdiğim romanlarımı okumadım, filmleri izlemedim. Merak ettiğim yerleri gezmedim, kendimi soyutladım. Sadece oturdum ve düşündüm. İki yıl da böyle geçti ömrümden. En güzel yıllarım yaşamadan geçti. Sonra amaçsızlaştım. Kendimi mutlu etmek istedim sadece. Nefessiz kalan birinin içine havayı çekmesi gibi. Müzik dinlemeye başladım, eski cıvıl cıvıl olduğum zamanlarım geldi aklıma.

Pandemide de köye yerleştiğimden bahçe işlerine daldım. Arabayla son ses müzik dinleyerek gezip durdum deli divane. Mahsullerimi topladım, hatta sattım. Öğrenci harçlığımı çıkardım. Oradaki teyzeler, amcalarla piknikler yaptık. Köyün gençleriyle düğünlerde oynadım. Tabii bunları yaparken yarı açık yarı kapalı formdayım. Bir tülbent var kafamda, boynum açık. Yarım kol tişört üstümde, altımda pantolon. Bahçedeysem şalvar, eğlenip durdum. Farkındaydım canlandığımın, eski halim kadar olmasa da. Ailemle konuştum. “Belki de açılırım ileride. Şu an köydeyim, okullar da kapalı, bir tülbentle geziyorum, ama ben boynumu kapatacak, bone takacak kız değilim artık” dedim. Hemen “Ne dediler?” dediğinizi duyar gibiyim. Bizde erkekler böyle şeylere karışmaz. Babamla konuşmayız bile böyle şeyleri. Annem, ablam, ben konuştuk. “Açıl kız, ne istiyorsan yaşa” dediler. Hatta “Eskisi gibi savur saçını, tak tak yürü” gibi destekleri de oldu. Ben hâlâ net değildim, çünkü seviyorum örüp tülbentimle gizlediğim saçımı, ama bu kılıkta insan içinde çıkamayacağımın da farkındayım. Köyde gezerim böyle, ama Ankara’da gezemem. Neyse, erteledim karar almayı.

Ankara’ya düğüne geliyoruz, giyecek bir şey getirmedim. Ne giysem saçma duruyor çünkü. Ankara’da bu kılıkta dolaşmak da saçma, ama bir 12 saat dolaştım. Sonra çıkardım artık tülbenti. Her neyse. Ben zaten çevresinde az öz insanı hayatına katan biri oldum. Çevrem çok ama çoğuna verdiğim sınırdan dolayı mıdır yoksa onların medeniliğinden midir bilmem kimse ağzına “Aa, açılmışsın” lafını almadı. Babam kapanırken de “Aa, kapanmışsın” demedi, açılırken de “Aa, açılmışsın” demedi. Kimsenin umurunda olmadı, ama ben hep şunu gördüm. Açılınca insanlar benliğime döndüğümü düşündü bence, birkaç kişi de söyledi zaten.

Ayrıca şundan da söz etmek istiyorum. Kendinizi lütfen paralamayın. Akla bir kere gelebilir, sonra istemeyip ben kapalı kalacağım, diyebilirsiniz. Ama bazı işaretleri kendiniz de görürsünüz zaten. Ben boynunu göstermeyen insan, köyde boynumu açacak şekilde tülbent taktım ve dirseğime kadar kolu olan tişört giydim. Açılmak hâlâ net değildi; 2 gün öncesinde şal-bonelere bakıyordum, ‘Artık boynumu kapatamam, ateş basıyor menopozlu kadınlar’ gibi diyerek. Sonra açtım. İlk 2 hafta içim çok rahattı diyemem, ne yalan söyleyeyim. Çünkü ben “Açıldım ama şu kısa kolluyu giymem, şu pantolon götümü çıkarıyor, tuniksiz olmaz” havalarındaydım ve bunu düşününce de “Ee, ben aslında kapalı giyinmeye devam ediyorum, sadece başörtüm yok” dedim. Tabii süre ilerleyince o kısa kollular giyinildi, pantolonlar tuniksiz de giyildi. Bu benim. Siz başka da olabilirsiniz…

İnsanlar ne der’le ilgili bir şey diyemiyorum. Eğer erginliğe eriştiğiniz halde bunu düşünüyorsanız ve açılmak istiyorsanız, açılmak sizdeki bu korkuyu götürür bence. Size hayat dersi katar, geliştirir.

Velhasıl kelam, ait olduğunu düşündüğünü yap. Kapalılık ve açıklık bir çizgi gibi net değil fark ettiyseniz. Herkesin giyimde bazı sınırları var. Bazısı dinden bazısı kültürden, kimisi de estetik algısından kapatıyor bir yerlerini. Siz de yaşayarak aidiyeti tadacaksınız. Bu yolda size saygı duymayanı silin.

Not: Evet, şu baştaki acı mesele. Hâlâ yerli yerinde.

(Görsel: Paula Modersohn-Becker)

Comments (2)

  1. Umarım acı meseleniz acı mesele olmaktan çıkar… Ailenizin tavrına bayıldım. Üretmenize, çalışkanlığınıza. Kendinizden emin oluşunuza. Ne güçlü bir genç kadınsınız. Tebrik ederim.

    • @sahtegulu Twitter hesabım. Tanışırsak çok sevinirim. Hoşcakalın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir