Yapmaktan zevk aldığım çoğu şeyi bir bir terk etmek zorunda kaldım.

Çok iyi hatırlıyorum. Liseye yeni geçmiştim ve müdürümüz konuşma yapıyordu. Yeni gelen bizlerden istediği tek bir şeyin olduğunu söylemişti. Hayal kurmak. Bizden sadece çalışmamızı ve önümüze sunulan şeyi sorgusuz kabul etmemizi isteyen sisteme inat hayal kurmaya devam etmek… O zamanlar gülmüştüm çocuk aklımla. Hayal kurmak ne kadar zor olabilirdi ki? Çiçeklerle dolu bir bahçede, ılık bahar güneşinin teninizde dans ettiğini düşlemek… Her an yapabileceğim bir şeydi.

Ancak sonra her şey değişti. Ben değiştim, isteklerim ve düşüncelerim de değişti. Hayatım değişti. Eve gidince kitap okumayı bırakıp telefonuma sarıldım mesela. İnsanlar bunun yanlış olduğunu söyleyip durdular. Peki neden kimse sormadı ki telefonumdan kitap okuma sebebimi?

Her şey yavaş yavaş değişti. Çevremizdeki insanlar, bizi yöneten insanlar değişti. Ve onlar değiştikçe bizi de değişime zorladılar.

Liseye başlamamdan birkaç yıl sonraydı. Sosyal medyaya iyice adapte olmuş bir haldeydim. En güncel haberleri saniyesinde öğrenebiliyordum artık. Ülkenin öteki ucundaki depremleri, hemen yanımızda işlenen cinayetleri, diğer ülkelerin aldıkları kararları, sınırlarımızda görev yapan askerlerimizi kaybettiğimizi, paramızın değer kaybedişini ve ülkenin yavaş yavaş bizim olmaktan çıktığını öğrendim. Ve sonra fark ettim ki, bazı anlarda hayal kurmak gerçekten de çok zordu. Birileri çiçekli bahçemin ortasına o gri, renksiz betondan binalar dikmişti sanki. Bahar güneşimi de almışlardı benden. Çalışmam gereken onca işe yaramaz konu varken güneşin tadını çıkartmak mı? İşte buna liseye yeni başlamış çocuklar bile güler…

Zira siyasetin, diplomasinin, ekonominin ve hatta adaletin yaşı bu seviyelere kadar indi. Eve gidince izleyeceği çizgi filmin hayalini kurmuyor çocuklar. Hayatının belki de hiçbir yerinde işine yaramayacak bir yığın bilgiyi uçsuz bucaksız zihinlerine tıkıştırmakla geçirecekler saatlerini.

İşte ben de böyle bir düzenin içine sıkışmış yüzlerce çocuktan sadece biriydim. Yapmaktan zevk aldığım çoğu şeyi bir bir terk etmek zorunda kaldım. Öyle ki bazılarını hiç hatırlayamıyorum bile. Sahi, ne yapıyordum ki ben liseye geçmeden önce? Nasıl geçiyordu dakikalarım, saatlerim? Neler düşlüyordum gözlerimi bir güne daha kapatmadan önce? Bilmiyorum, hatırlamıyorum. Belki de bilmek zorunda olduğum tonla bilginin altında ezilip kaldı hepsi.

Birkaç tanesi hâlâ hatırımda tabii. Boyama yapmayı severim mesela. Arada bir hâlâ da boyama yaparım. Ancak bir kusurum var ki boya kalemlerimi kullanmaktan çok çekiniyorum. Bitmeleri çok korkutuyor beni. Yenisini alamam da her karış toprağımızın griye boyanması gibi grileşen zihnimin son çırpınışlarını aktaramam gözlerime, parmaklarıma diye çok korkarım. 12 renkli kalem nasıl bu kadar para eder?

Bisiklete binmeyi de severim. Bisikletim kırılmamış olmasaydı hâlâ binebilirdim belki. Ya da bir bisiklet olması gerekenden çok daha pahalı olmasaydı. İki tekerlek ve bir yığın demir parçasına nasıl bu kadar paha biçilir? Hiçbir zaman anlayamayacağım sanırım.

Karda oynamayı sevmeyi botlarımın altı yırtıldığında bıraktım. O sene biraz geç alabilmiştik yenilerini. Babam paramızı nereye harcadı, bilmiyorum ancak o paranın yeri kesinlikle orası değildi. Bu yaşımdayım ve şimdi anlıyorum ki yeri orası olmayan çok para var ülkemde.

Aslında tezatlar içinde yaşıyoruz. Bir söylediğimiz tutmuyor diğerini. Sağ gösterip sol vuruyoruz yıllardır. Mütevaziliği savunarak, milyonlarca insana bunu öğütleyerek son model arabalara binmek gibi bu. Ya da binbir gece masallarına layık saraylarda yaşarken az yemeği tavsiye etmek gibi. Kocaman dünyanın başka neresinde var bu durum, bilmiyorum ama bildiğim tek bir şey var ki oranın insanları da bizler gibi. Sürekli endişeli.

Şimdi gidiyorum çünkü sekiz saatlik okul günümün ikinci yarısı başlamak üzere. Yurt dışı hayallerim için bir adım olacağına inandığım İngilizce dersi beni bekliyor. Umarım geri geldiğimde söyleyecek daha güzel şeylerim olur.

Ben 17 yaşındayım. Ve gençliğinin baharında ona sunulan hayatın gidişatı önünü kapatan onca 17 yaştan sadece biri olarak susmamak zorundayım. Çünkü susamam.

(Görsel: Eugeniya Dudnikova)

Comment (1)

  1. züleyha

    bana yazabilirmisin konuşmaya ihtiyacım var. İNSTAGRAM HESABIM @aolartk

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir