Başörtümü çıkardığımda hakkımda ne düşüneceklerinin kaygısını güdüyordum

Merhabalar herkese,

Ben, 14 yaşında başörtüsü takmış ve 21 yaşıma gelene kadar da bunu sürdürmüş bir genç kızım ve bugün bu yazıyı yazarken 22. yaş günümdeyim. Bu mektubu, daha önce başörtümü artık kesin olarak çıkartmaya karar verdiğimde de yazmıştım. Ama daha mektubu yazarken yapamayacağım galiba dedim ve bir umutsuzlukla hepsini sildim, o an boşa çabaladığımı düşündüm. Bunu yapabilmek için bir özgüven olmalıydı elbette ama o özgüven bende asla yoktu. İçimden sürekli, başörtümü çıkardığımda insanların bana neler diyebileceğinin, hakkımda ne düşüneceklerinin kaygısını güdüyordum hem de bu kaygıları bir psikolog adayı olarak; sürekli kendime, kendi hayatımın öncelik olmasını, insanların neler düşündüğünü önemsemenin hiçbir anlamı olmadığını hatırlattığım halde güdüyordum.

Anneannem ne derdi? Dedem ne derdi? Annem üzülür müydü? Babam nasıl karşılardı? Hatta üst katımıza yeni taşınan ve bir kerecik görüp selamlaştığım abla bile ne düşünürdü? :)). Kendimi sürekli olarak huzursuz hissetmek artık alışkanlık olmuş ki mutlu olabileceğim anları da kaçırıyordum. Bu yazıyı annem okusa düşüncelerime hala inanamazdı herhalde. Sadece, dışarıya çıkmadan önce yaptığım bir eylem, kafama taktığım bir tekstil malzemesi, (dini hassasiyeti olanlar yanlış anlamasın lütfen.) nasıl olur da beni bu kadar huzursuz edebilirdi? Ama o başörtüsü; beraberinde o kadar çok zorluk, sorumluluk, etiket getiriyor ki gerçekten tüm hayatınızı kaçırmanıza ve alacağınız önemli kararlarda bile, onu da hesaba katarak davranmanıza neden olacak kadar kısıtlayabiliyor.

Bir de başörtüsü konusunda kafanızda gerekliliğiyle ilgili bir soru işareti varsa, işler daha zor. Çünkü ben, başörtüsü takmaya başladıktan bir sene sonra falan, gerekliliğiyle ilgili ikilemde kalmıştım. Araştırıyordum, okuyordum bir tarafım “Evet, var tabii ki.” diyordu. Çünkü bunu demek zihnime, bedenime iyi geliyordu. Halihazırda yaptığım bir şeyin varlığı, güvende hissettiriyordu ama diğer tarafım da, kendimi kandırmama izin vermiyordu. Yıllar böylece geçti. Ben, başörtüsünü gereksiz yere taktığımı düşüne düşüne 7 sene geçirdim. Ama artık 21 yaşına geldiğimde, kesin olarak dedim ki “Ben, 22. yaşıma da böyle girmeyeceğim!” Çünkü hayatımızın ivmesinin, pozitif yöne dönmesi ve o şekilde ilerlemesi yalnızca bizim elimizde. Bu her konuda böyle.

Örneğin: Kilo vermek istiyorsun. Sen kalkıp bir şeyler yapacaksın bunun için. Sen çabalayacaksın, kimse senin için spor yapmayacak, kimse zorla sana diyet yaptırmayacak. Kendinle alakalı konularda kontrolü, sen ele alacaksın. Başka çare yok. Kontrolü ele alamadığın konular da olabiliyor elbet. Bazı şeylere maruz kalabiliyoruz. Bunun için de, doğru zamanı beklemek ve doğru hamleler yapmak gerekir sanırım. Ama yine çare kendinde, hep kendinde. O yüzden arkadaşlarım, çevrenizde sizi bu konuda korkutan, ürküten, düşündüren ne varsa korkutmasın, ürkütmesin, düşündürmesin ve lütfen konfor alanınızdan çıkın. Bu yolda, sizi köstekleyecekler de vardır elbette ama destekleyecekler de olacak; kimse yoksa bile burası var, bizler varız ya <3.

Başörtümü çıkarmak konusunda, abim ve erkek kardeşim hep destekçimdi ama annem için ayni şeyi söyleyemem. Annem, din konusunda çok hassas ve dogmatik bir kadındır. Bu yüzden; onunla düşüncelerimi paylaşırken yavaş yavaş, günlerce, her fırsatta söyleyerek, az az, sindirerek ilerledim. Babam ise dini konularda yine çok sorgulayıcı değildir. Gerçekleri hep bir tanedir, şüphe duymaz ve genel yapısı itibariyle de çok dengesizdir. Neye kızıp neye kızmayacağı ve neyi anlayışla karşılayacağı hiç belli olmaz. O yüzden, en çok babamla konuşmak beni kaygılandırırdı. Babamla da bu konuyu, bir cesaret konuştum ve ona kendimi iyi ifade edebilecek şekilde sakince anlattım. Konuşma esnasında kızarsam da, korksam da, endişelensem de, ne hissedersem hissedeyim tek bir şeyi anlatmaya çabalıyordum. Babamın tepkisi umurumda olmadı, ben artık başörtüsü takmak istemiyordum.

Babamla da bu sınavı atlattıktan sonra, beni kendi halime bıraktılar. Eğer ben; rahat bir şekilde, çekinmeden, evden çıkabileceksem okeydiler, diyecek şeyleri yoktu. Evet, diyecek bir şey olmamalı zaten. Kendime bir hafta süre verdim ve bir haftanın sonunda, pazartesi günü açtım başımı çıktım dışarıya. O gün öyle tuhaftı kiii size anlatamam. Tamamen musssmutlu değildim, çok garipti elbette. Daha bir sürü kişi, beni görmemişti bile… Şu an dönüp bakıyordum da, korktuğum kadar yokmuş. Genelde olumsuz tepkiler almadım. Birkaç tane alakasız tip hariç.

Ve ailem, özellikle, güzel annem… Başta üzülse de şu an alıştı, çünkü zorunda arkadaşlar. Ömür boyu bunun yasını tutamaz. Çünkü onun üzüntüsü de aslında, sadece benim günaha girdiğimi düşünmesi değil; o da biliyor ki, ben bu ibadeti isteksiz yaptığım sürece bir geçerliliği, sevabı varsa da, benim için yok. Onun üzüntüsü daha doğrusu, o huzursuzluğu; tamamen onun da benim korktuğum gibi çevreden gelecek tepkilerden korkuyor oluşuydu. O da ailesi tarafından baskıyla büyütülmüş bir kadındı. Saygılıydı, bizim de zaten bu kadar kaygılanmamızın temeli, ailemiz. Onlardan hangi duyguları öğreniyorsak onu geliştiriyoruz, onu hissediyoruz. Sonuç olarak arkadaşlar, sorun sadece aileyle konuşmak ya da milletin tepkisiyse, hiç beklemeyin. En kısa zamanda yapın ve ertelemeyin. Bugün yaparsanız, 3 ay sonra -tamamen-normalleşecek bu olay. Herkese, bu yolda kolaylıklar diliyorum. Bu mektup kendime doğum günü hediyem olsun, iyi ki doğdum!

Comment (1)

  1. Merhaba sizinle konuşmak istiyorum ben de kaygı çekiyorum çok fazla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir