Bir anda “Nerde o telefonu olmayan kız?” deyip duruyordu sınıfın ortasında

Merhaba, bu siteyi 7-8 dakika önce keşfettim. Yalnız olmadığımı fark ettim ve içimi dökmek istiyorum.

Lise 3’e gidiyorum. Lise 1’de zorla kapandım. Yazın köye tatile gitmiştik. Liseye geçeceğim için hep “Kapanacaksın! Kapanmazsan okutmayız!” gibi söylemlerle beni korkutuyorlardı. Daha 13 yaşında yeni regl olmuş ve çok sevdiğim köye gelen bir kızdım. Sanırım o, son köye sevinerek gelişimdi. Nefret ediyorum, hem köyden hem dayımdan, hem de dedemden, yengemden, teyzemden, anneannemden… Masanın etrafında oturdu hepsi birden. Ben de orada oturuyordum, onları izliyordum. Bir anda “Ne zaman kapanacaksın?” sorusuyla girdiler. Kafamdan kaynar su döküldü resmen. Konuşmaya başladıkları anda ağladım. Bağırarak değil, konuşarak değil, onlar anlattı. Gözyaşlarım aktı, sebebini bilmiyordum, tek bildiğim istemediğimdi. Yok, “Şu Müslüman olmuş”, yok “Şu şu yaşta kapanmış” falan filan. “Hayır” dedim. Annem aldı beni uzağa çekti, azarlamaya başladı: “Kapanacaksın dedim bu kadar!” Sabah ilk defa şişli gözlerle uyanmıştım ama bu son değildi. Uyandığım gibi üstüme bir yazma attı. “Artık kapalısın, al şu gömleği” dedi ve çıktı. Küçük kuzenlerimle karşılaştım. Ben onlara güldüm, onlar bana…. Çok kötü gözüküyordum, ağlamamak için gülmüştüm, onlar da güldü. Sonra üzüldüler, onlar da benim gibi davrandı çünkü aynı şeyi yaşayacaklarını biliyorlardı. Sofrada “Oy ne güzel olmuş, bak teyzen de bu yaşta kapandı sen de” gibi sözlerle sevdirmeye çalıştılar. Gülerek rüzgarda sallandırdığım saçlarımla girdiğim köyden, başımda sımsıcak bir örtü ve uzun kollu bir elbiseyle çıkıyordum. O gün uçağımız vardı, belki babam anlar dedim. Uçaktan indiğimizde gülerek “Hahaa ne güzel olmuşsun, bak böyle temiz temiz, çok hoş.” TEMİZ! O da ne, saçlarım açıkken kirli miydim ben!

Öyle böyle lise başladı, karantina zamanı olduğu için mutluydum. Hiç dışarı çıkmıyordum. 3 sene geçti, 11. sınıfım ve hala kapalıyım, zorla… Hayır, alışmadım. Hayır, sevmedim ve evet yazın çok terliyorum. Penye şal takıyorum, siyah bir tane var, 2 senedir onu kullanıyorum. Annem ve babam buna da karışıyor elbette. “Git renkli şal al, yırtacağım şu şalı, bir daha penye şal alamazsın!” Ne istiyorsunuz benden? Zorla kapattığınız yetmedi, şimdi rengine mi taktınız?!

Kardeşim de geçen sene zorla kapandı, o da şu an 9. sınıf. Benim geçtiğim yerlerden geçiyor. O kapandığından beri daha da sıkıcı oldular. “Yok iğneni tak, çenen kadar sık, yanaklarını kapat.” Ailemle bir yere gitmemek için canımı veririm. Dışarıda çektirmedikleri kalmıyor, iki dakikada bir yüzüme bakıp:

-Ben sana demedim mi iğneni tak!
-Anne, takılı ya bak.
-Değil işte, iyice kapat der ve yolun ortasında iki dakikada beni yumurtaya çevirir. Bir de bunları yaparken sokağın ortasında bağırmaya başlar. İşte o an, o an yer yarılsın da içine gireyim, deprem olsun da herkesin odağı kesilsin, buharlaşıp gitsem diye düşünüyorum.

Biliyor musunuz, kapandığımdan beri ortaokuldaki ben, eski ben yok. Sanki eski hatıralarda kaldı. Davranışlarım da yok, çok ama çok utangaçlaştım. Asla insanların yüzüne bakamıyorum, göz teması kuramıyorum, büyük küçük fark etmez. Konuşurken sesim kaçıyor, bu sefer de onların yargılayıcı bakışlarına maruz kalıyorum. Hoca sınıfta sunum yaptırdığında veya bir yazıyı okutmak için tahtaya çıkardığında eriyorum, sanki bilincimi kaybediyorum. Ellerim, kollarım, bacaklarım zangır zangır titriyor, kalbimin sesini duyuyorum: Küt! küt! küt! Okuyamıyorum, sanki okumayı unutuyorum. Sonra hoca çıkıyor: “Pasifsin, kendine güvenin yok mu?” diyor. Geri zekalı, onu ben de biliyorum. Hemen şimdi şu lanet tahtadan indir beni o zaman! Nefret ediyorum o tür hocalardan. İngilizce öğretmeni olmak istiyorum, asla öyle bir öğretmen olmayacağım!

Tek sorun kapanmak mı peki? Hayır, mesela ben ilk telefonumu 10. sınıfta aldım. Evet, geçen sene o da babamın eskisiydi. Tam beş kez hafifçe düşmesine rağmen paramparça oldu, tamire gitti. Matematik hocası 10. sınıfın başlarında telefonu olmayan tek ben olduğumu görünce çok şaşırmıştı. “Keşke söylemeseydim” diyordum. Bir anda “Nerde o telefonu olmayan kız?” deyip duruyordu sınıfın ortasında. Olsa da zaten sosyal medya yasak. Arkadaşlarımın numarasını kaydedemem, yasak. Gizli gizli açıyorum tabii, ama telefonumu kontrol ediyorlar. Ben de her seferinde üst levele taşıyorum. Bizim gibiler için bir sürü gizleyici uygulamalar var.

Biliyor musunuz, ben şu ana kadar sadece bir kez arkadaşımla dışarıda buluşup gezdim. O da bu sene, evet, 17 yaşımda ilk defa. O da AVM’de. Onun da ailesi aynı benim gibi, onunla iyi anlaşıyoruz. Bu yüzden onunla gittim, markete öyle her istediğimde gidemem. Tek dışarıya çıkabildiğim zamanlar hafta sonu, o da kurs için minibüs ve kurs arası tabii. Vay be, 17 yaşında hayatını doyasıya yaşayan bir genç kız, alkış alkış. Arkadaşlarımın fotoğraflarını gördükçe hayattan daha da nefret ediyorum. Gülerek poz veriyorlar, her gün, neredeyse her gün dışarıda buluşuyorlar. Ben fotoğraf da çekemiyorum, evet, kamerayı sevmiyorum. Nefret ediyorum, çok kötü çıkıyorum. Galerim evde kendi kendime anlık çektiğim fotoğraflar ile dolu.

Söyler misiniz, ne zaman geçecek tüm bunlar? Daha yazmadığım çok şey var. Benim yaşımda, hatta benden küçüklerin istediğim hayatı yaşadığını gördükçe, mükemmel aileleri olduğunu gördükçe, saçlarını açabildiklerini ve şekil verdiklerini gördükçe canımdan can kopuyor. Bu dünyaya olan nefretim artıyor. Ya hu, bir aileden bir kişi bile mi iyi olmaz? Ben bu aileden bu düşüncelerle nasıl başa çıktım diye düşünüyorum. Her şeyim onların tersi. Babam desen, ailesi olduğuna 17 yıldır alışamamış. Annem desen, kocam da kocam “Baban ne derse onu yap” der, döver, sayar, söver. Kardeşlerim desen, birbirinden kötü. En büyük çocuk benim ve bu yükü taşımaktan yoruldum. Benim gibi aileye ve hayata sahip insanları görüyorum. Üniversiteye gidince bitecek veya bitti diyorlar. 18’ime girdiğinde bitecek veya bitti diyorlar. Ama bende bu da olmayacak çünkü başka şehre göndermeyeceklermiş. “Ya burada okursun ya da seni okutmayız. Onlar burayı kazanırken sen neden burayı kazamıyorsun?” Ahh, yeter artık. Makarasına “Büyüdüğümde ayrı eve geçeceğim” dediğimde bile, “Eve erkek de sokarsın o****u mu olacaksın başımıza?” diyorlar. Gerçekten bıktım. Her şeyimin iyi olması ya 30’lu yaşlarıma geldiğimde anca olursa diye de düşünmeden edemiyorum.

Hakkımı helal etmiyorum anne, baba. Gençliğimi elimden aldığınız için, saçlarımı rüzgarda savurmanın mutluluğunu çaldığınız için, özgürlüğümü, hatta düşüncelerimi bile çaldığınız için size hakkımı helal etmiyorum. Her gece ölsem geçer diye düşünüyorum ama sonrasını bilmiyorum. Belki daha kötüdür diyorum. Böyle uzaklaştırıyorum kendimi. Her neyse, içimi dökmek ve yalnız olmadığını söylemek istedim. Umarım hepimiz buraya başarı hikayelerimizi yazarız.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir