SEN KAFANI MI AÇTIN?

Başlıktaki soruyu aldığımda başta boş boş bakıyor kem küm ediyordum. İki kelimeyi bir araya getirememezlik bende çok nadiren ortaya çıksa da kafamdaki örtüyü çıkardığımda ve önceleri giyindiğim uzun kıyafetleri giymemeye karar verdiğimde bu durumu daha çok yaşar oldum. Afallamışlık beraberinde tuhaf bir eziklik de getirdi ama ezikliği kısa sürede attım üzerimden. İyi ki de attım, çünkü bu eziklik beni yalnızlaştırıyordu. Akabinde dışarı çıkmıyor, mecbur kalıp dışarı çıktığımda ise bir tanıdıkla yüz yüze gelmekten korkuyordum. Öyle ki bir tanıdığımı uzaktan gördüğümde ve o beni görmediği sürece bulunduğum yerden uzaklaşıyor ve yüz yüze gelmemek için kırk takla atıyordum. Ta ki yıllardır doğru düzgün görüşmediğim bir tanıdığımla her zaman gittiğim bir markette karşılaşana kadar.

O gün kasada ödeme yaparken yanımda beni süzen birisini hissettiğimde hafifçe döndüm soluma, korktuğum başıma geliyordu nihayet, tanıdık olduğunu sonradan fark ettiğim için ancak “Aa merhaba” diyebilmiştim. Yandan bir gülümseme ve yüzüne takındığı o tuhaf memnuniyetsizlikle bana aynı şekilde karşılık vermiş ve “Ne bu hâl?” demişti. Kasadaki kızın da şahit olduğu bu soru karşısında attığı şaşkın bakışları hiç unutamıyorum, anlam verememişti garibim. Zaten ben de anlamazlıktan gelmiş, aslında fikirlerini kendine saklaması için ona bir şans daha vermiştim fakat oralı olmadı, olmak istemedi daha doğrusu. Hiç de merak etmediğim değerli(!) fikrini belirtmeliydi ne de olsa. Ben “Ya öyle bir değişiklik yaptım. Aslında uzun bir süre düşündüm, bayağı bir zaman da oldu açılalı.” diye cevapladım ve yanı sıra iki parça şeyin parasını verip çıkacakken o da aldığı şeyleri poşetleyip benimle birlikte çıktı marketten. Acelem olduğunu belli etmek niyetindeyken benden önce davranıp “Ne yapalım, öyle olsun, Allah sana hidayet versin.” dedi ve anneme selam söyleyip uzaklaştı.

Aslında okuduğunuzda “Ne var bunda?” diyebilirsiniz. Fakat aşağılar tavırla birleşince insan kendini bir pislik gibi hissediyor gerçekten. Eve doğru yürürken “hidayet” kelimesi kafamda dönüp durmuştu. Eve varıp düşüncelerle oturduğumda işlediğim bir suç varmış da ondan kaçıyormuş gibi hissettiğimi fark ettim. Bir hemcinsim tarafından “yoldan çıkmakla” yaftalanmış olmanın ağırlığı canımı sıksa da öfkeli değildim, çünkü ne olmadığımdan emindim. Yanlış bir şey yapmamıştım ben, oysa beni yargılayanların ne yaptıklarını nasıl yaşadıklarını zamanında ne gibi yerlere mensup olduklarını da biliyorum ama o an dile getirilmiyor işte. Daha önce kimseye anlatmadım ama açıkçası ben kendime bir yer bulamadım. Zamanında başıma örttüğüm örtüden çıkan bir tel saç ya da görünen bileklerim için ikaz ediliyordum. Ödleri kopuyordu azıcık görünen yerimden. Şimdi gülüyorum ama o zaman da anlam veremezdim.

Benden mi korkuyorlardı saçma bir şekilde yoksa kendilerine mi güvenmiyorlardı anlamıyorum. Bir de aynı doğrulara inanmadığım insanları dinlemekten hayli sıkılmıştım. Akabinde görünüşte benzediğim bu insanlar konuşurken sessiz kalıyor, çevremin ve ailemin onayladığı toplulukta kendime yer bulmaya çabalıyordum ama nafileydi. Farklı düşüyorduk işte, sonuç olarak kafasında dengesizliklerle ve cevaplanamamış bir ton soruyla doluyordu zihnim. Okudum ve bazı dengesizlikleri kendim de yaşadım. Haram diye anlatılanların ağzımıza sürülen bir parmak bal olduğunu anladım, çektiğimiz cefanın sefasını sürenler daha görünür olmaya başladı. Yanı sıra körelmiş beynimi biledikçe kendi doğrularımla karşılaştım. Hiç ait olmadığım toplulukla doğrularımız aynı değildi ben göz yummayı, adaletsizliği ve hakareti sevmiyorum, seven aptal var mıdır orasını da bilmiyorum.

Bunları kimseye açıklamadım, ne aileme ne de çevreme. Çünkü yaşadığım ve bana hidayet dilenen olaydan sonra anladım ki dik durmalı ve kimseye bir şey açıklamak zorunda olmadığımı bir şekilde belli etmeliydim. İşin iyi ve şanslı olduğumu düşündüğüm yanı ise ailem. Ne annem ne de babam kafamı açmama karşı çıkmadı. Görece muhafazakar bir neslin çocuğu olarak anlayışla karşılandım. Hatta maruz kaldığım şeyi anlattığımda annem bana destek olmuş “Ona neymiş!” demişti. Birkaç sefer ise annemin sosyal medya hesabında paylaştığı aile fotoğrafımızdan görüp mesaj atan tanıdıkların “Kızın kafasını mı açtı?” sorularına denk geldim tesadüfen, annem doğrudan kendisi hiç bahsetmedi bunlardan ama ben çoğu zaman görmüştüm. Cevap her zaman benzerdi “Kendi öyle istedi.” ya da “Böyle olmak istiyormuş.” gibi cümlelerdi. Halbuki o kadar anlamsız bir soruydu ki ya gördüklerini idrak edemiyorlardı ya da körlerdi.

Başlarda bu sorulara deli olsam da sonraları bu tarz mesajları da umursamadım. Annem beni üzmemiş, attığım adımda arkamda durmuştu ama herkesi de susturamadı. Ben zaten bunun imkansız olduğunu biliyorum onu hiçbir zaman suçlamadım. Hem tesettürlü olmak da lise ikinci sınıfta bizzat benim kararımdı, çok erken davrandığım ve bilinçlenmeyi beklemediğim için kendime de kızmıyorum. Bir tecrübe olarak görüyorum yaşadıklarımı. Sonuçta yaşandı ve şimdi ne kadar mağdur olsam da tesettürlü olmak da öcü değil. İsteyen istediği gibi yaşasın, umurumda da değil açıkçası. İtiraf etmeliyim beni üzen ve kıran çok şey de oldu. Annem ise, aile büyüklerimizin söylediklerini kulak ardı etmemi istedi. Aradaki dengeyi sağlamaya çalışıyordu lakin bir kere duyunca insan düşünmeden edemiyor, çünkü unutamıyorsun bir zamanlar çok sevdiğin, hürmet ettiğin insanlar tarafından yargılanınca açıklayamayacağım bir kırgınlık yaşıyorsun, öfke ve keder bir arada dolanıp duruyor kalbinde.

Dediğim gibi en çok da sevdiğim aile büyüklerimin yadırgamaları kırdı beni. Bambaşka bir insana dönüştüler. Anladım ki sadece olmanı istedikleri kişiysen seviliyorsun. Kafamı açtığım için potansiyel orospu olarak görüldüğümü bile düşündüm. “Senden hiç beklemezdim” ile başlayan cümleler her zaman boyamayı sevdiğim ojeli tırnaklarımın eleştirileri ile bitti, saçımı boyadığım hatta kaşlarımı aldığım için bile eleştirildim. Hatta o kadar ileri gitti ki bu rezillik sadece tüylerimden kurtulmak için gittiğim lazer epilasyon bile bambaşka bir yerlere çekildi “Oranı buranı da şişirtirsin.” gibi anlamsız ve alakasız şeylere dönüştü. Sonuçta ben kafamı açmıştım, artık benden her şey beklenirdi, kafamı açtım ya lazer epilasyon diye başka bir yere de gidebilirim sonuçta değil mi? Kısacası artık ayıplayan bakışlara alıştım. Tanıdık birisini görünce kaçmıyor ya da sırtımı dönmüyorum, gözlerinin içine içine bakıyorum. Ha bir de başlıktaki soru bana sorulduğunda ise “canım öyle istedi” diyorum. İşin aslı hakikaten canım öyle istedi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir