Her başörtü takışımda sanki kendi benliğimi değil, başka benlikleri giydiriyorum

Merhabalar, ben 1991 doğumlu bir kız annesi bayanım. Kenar bir mahallede yaşayan muhafazakâr ve fakir bir ailede büyüdüm. 1 erkek kardeşim var. Annem okuma yazma bilmiyor, dedem çobanlık yapsın diye okula göndermemiş ve zorla evlendirilmiş bir kadın. Dayım olacak herif köyde sevdiği kadınla evlenmiş, ancak kız kardeşlerinin hepsini zorla birilerine verdirmiş. Babam da ilkokul mezunu inşaatçı. Babama aşık bir kız çocuğu olarak geçti çocukluğum. O istediği için kırılmasın diye erken yaşta kapandım, 11-12 yaşındayken sanırım tişört giymem, bisiklete binmem, sokakta çocuklarla oynamam yasaklanmıştı. Hatta bir yaz anneme yalvarmıştım bisiklete binmek için, ama izin vermemişti. Yine çocukken pikniğe gittik, hava çok sıcaktı, annem üstüme kazak giydirmiş, terden bunaldım, babama yalvardım artık tişört giymek için, güç bela o gün izin verdi ama bir daha asla giydirmemişti.

Babamla beraber çalıştığı evlere giderdik, Ankara’nın lüks semtleri. Oradaki çocuklar beni kapalı görünce alay ederlerdi, “teyze” diye, çok utanır, üzülürdüm. Çok başarılı bir öğrenciydim, ama ilk ve ortaokulu saçma sapan bir okulda bitirdim. Yine babamın isteğiyle İmam Hatip’e gittim. Yine başarılıydım ama okul çok kötüydü, doğru dürüst ders işlemezdi hocalar, o zamanlar boş ders güzel gelirdi, ama şimdi çok üzülüyorum zamanımın boşa geçmesine. İmam hatiplileri hep böyle imanlı gençlerin olduğu bir yer olarak hayal ederdim, ancak gidince çok şaşırdım, çünkü kapanmak ya da Kur’an okumak insanı tam olarak ahlaklı yapmıyormuş, zira her türden her pisliği yapan öğrenciler vardı. Hatta bir hâfız vardı, ama kız arkadaşıyla her şeyi yaparlardı.

Neyse, liseyi bitirdim, babam “Evlenmek yok, okuyacaksın” dedi (Babama ve anneme bu konuda çok çok teşekkür ediyorum tabii), beni o maddi sıkıntıda dershaneye gönderdiler. İnanır mısınız o kadar kötü okullara gitmişim ki matematiği, fizik’i dershanede öğrendim tam olarak. Dershaneye gidince bir afalladım, çünkü çok farklı gençler vardı, ben kapalı olduğum için beni dışlamadılar, ancak hayatı sorgulamama neden oldular. Hepsi çok güzel giyiniyordu, ama ben kendimi teyze gibi hissediyordum, bu durum da özgüvenime darbe vurdu.

Sonra İlahiyat’ı kazandım. Öğrencilerin çoğu kapalıydı, ama profesörler, doçentler, araştırma görevlileri, onların eşleri hep saçları açıktı. Orada da bir afalladım, iyice sorgulamaya başladım başörtüsü konusunu. Üniversiteden mezun olunca bazı kızların açıldığını gördüm sosyal medyadan, aslında şaşırmadım, çünkü İlahiyat okumak gerçekten gözünüzü açmanızı ve geleneksel İslam’dan kopmanızı sağlıyor. Din Kültürü öğretmeni olup atandım, sonra evlendim. Eşimin ailesi, benim ailemden daha muhafazakâr (aslında kayınpederim tam bir yobaz). Urfa’ya tayinimiz çıktı, bir Ankaralı olarak Urfa’nın sıcağı mahvetti beni. Burada başörtüsünü daha çok sorguladım, çünkü evreni bu kadar muhteşem yaratan bir varlık neden kadının saçını dert etsin? Evrende o kadar günah varken, Tanrı neden saçını açtı diye kadını cezalandırsın? Kur’an’da anlatılan Tanrı’nın “adalet” anlayışına ters geliyor bence. Ayrıca erkeklere her türlü açılmak serbestken o sıcakta kadının bu denli kapatılması da adalete aykırı geliyor.

Neyse, çeşitli şehirlere tayin olup duruyoruz ve birçok insanla ve kültürle karşılaşıyorum. Gerçekten bu başörtüsü konusu kafamı çok bulandırıyor. Ha, bir de buna siyaset eklenince iyice soğudum örtüden. Aslına bakarsanız saçımı açmak istiyorum, çünkü çok araştırdım ve bunun Kuran’da olmadığına kesin inanıyorum artık. Ancak hem kendi ailem, hem eşim ve ailesi bu durumu çok ciddiye alırlar ve bana, affedersiniz, hayat kadınıymışım gibi bakarlar. Abartmıyorum, o kadar çok yobazlar ki, git dedikodu yap, yalan söyle, iftira at, ne bileyim her türlü günahı işle ama başörtüsünü çıkarma, o derece bir bakış açıları var. Ne yapacağım bilmiyorum, çok bunaldım, sanki olmak istemediğim bir beden ve görüntüdeyim. Her başörtü takışımda sanki kendi benliğimi değil, başka benlikleri giydiriyorum. Eskiden Orta Doğu’yla ilgili romanlar okurdum, çok sinirlenirdim oranın insanının geri kafalılığına, ama bizim ülkemizin de bunlardan bir farkı yok, cahillik ve yobazlık tam gaz bizim ülkede de devam ediyor. Ha, bir de “dini değerler”in sadece kadına yüklenilmesi meselesi… Neyse, daha çok şey yazmak istiyorum, ama onu da başka zaman, bir gün açılırsam buraya yazacağım. Kalın sağlıcakla.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir