Artık İslam’ın ne olmadığını çok daha iyi anlıyorum.

Merhaba, ben de içini dökmeye gelenlerden sadece birisiyim. Ailemden bahsedeyim; babam ve ailemizdeki birçok kişi imam. Annemin de ailesi aşırı muhafazakâr ve Şule Y. adlı yazarın (koca bir nesli nefretiyle zehirlemiş korkunç insan, bkz. Huzur Sokağı) düşünce tarzını benimsemiş insanlar. Küçüklüğümden beri ileride bir ‘kadın’ olacağımın bilinciyle ve imam kızı, imam torunu olmanın baskısıyla büyüdüm. Giydiğim her kıyafet, her hareketim buna uygun olmalıydı. Küçükken asla askılı şeyler giyemezdim, giysem bile altına mutlaka uzun kollu bir şey giymeliydim. Alışırım diye pantolon giymeme de karşıydılar. Hatta 5 yaşındayken ilk ojemi annem almıştı, annemin böyle bir şey yapmasına çok şaşırmıştım. Meğer o yaşta hevesimi alacakmışım da ileride istemeyecekmişim. Buna şu an bile gülüyorum, bordo ojelerimi sürerken…

Ailemizdeki her genç kız liseye geçince örtünürdü. Benim için de öyle olacağını sanıyordum ki şansıma İmam Hatip ortaokulları açıldı ve oraya gönderildim. Aile baskısı, öğretmenlerin baskısı, Kur’an dersinde başımızı örtmemiz gerekmesi gibi sebeplerden kapanmaya karar verdim ama ne olacağına dair bir fikrim yoktu. 11-12 yaşlarındaydım, nasıl olsun? Bir gün okula kapalı gittim ama o kadar çirkin hissediyordum ki ertesi gün normal gitmeye karar verdim. Fakat annem “Olmaz, oyuncak değil, sen artık kapalısın” diyerek reddetti. Annemden çok korkuyordum, ağlayarak durumu kabullendim, zaten şikâyet edecek kimsem de yoktu. 8. sınıfa kadar birkaç kere açılmak istediğimi söyledim, her defasında reddettiler.

8. sınıfta babam “Ya Fen lisesi kazanırsın ya da seni İmam Hatip’e gönderirim” dedi. İmam Hatip’teki zihniyeti o kadar sevmiyordum ki… Her defasında açık kadınları şeytanlaştıran, kendilerinden olmayana hoşgörü değil de nefret besleyen ve bunu küçücük çocuklara aşılayan öğretmenler vardı, aralarında iyi olan ancak birkaç kişiydi. Sonrasında şükürler olsun ki Fen lisesi kazandım ve yurda yerleştim. Ailemden uzakta rahat olurum diye düşünüyordum fakat bu sefer sınıfımdaki insanlar baskı kurmaya başladı; beni tanımadıkları halde “Sen İmam Hatip’ten geldin, o particisin, yobaz mısın” gibi etiketler üzerime yakıştırılmaya başlandı. Kendimle o kadar çelişen bir görüntüm vardı ki bunu o zamana kadar bu kadar derinden hissetmemiştim. Erkekler benimle konuşmaya çekinirdi, herkes sınavlardan önce birbirine matematik, fizik sorusu götürürken bana din sınavı soruları gelirdi. Dinle ilgili saçma sapan sorular sorulurdu, bu o kadar ağrıma giderdi ki. Onların arasında sadece bununla vardım. İçimde iki kişi vardı ve ailem yüzünden savaşı hep sevmediğim kişi kazanıyordu. Öyle zordu ki; şarkı söylesem ‘Kapalı kız şarkı söylemez’, sevgilim olsa ‘Kapalı kızın sevgilisi olmaz’, ‘Kapalı kız Atatürk’ü sevmez, LGBTİ+ desteklemez, öyle giymez, gülmez’ ve dahası… Artık boğulduğumu hissediyordum ve anlatacak kimsem yoktu. Çok fazla arkadaşım vardı fakat yalnızdım. Dile kolay, lise 4’e kadar 2 kere intihara kalkıştım, hem de ölmeyi hiç istemezken. Yaşamak isterken tek kurtuluşum ölmek gibiydi. Hayata ayak uyduramıyordum, kendimi sevmiyordum, ailesi baskıcı olmayan insanları kıskanıyordum, saçlarına değen rüzgârı kıskanıyordum. Ölü bir insandan farksızdım, ailem benim adıma kararlar veriyordu ve ben de uyguluyordum… Ne zaman açılmak istediğimi söylesem “Seni okuldan alalım, orada senin beynini yıkıyorlar, sen arkadaşlarına özeniyorsun” gibi şeyler söylüyorlardı. Çünkü onların gözünde ben bir kuklaydım, kim ne derse onu yapıyordum. Benim kendi başıma doğru yoldan sapmam mümkün değildi çünkü bizim ailede öyle şeyler olmazdı. Ailemden de soğumuştum. Anneniz sizi sırf bu yüzden şeytan gibi görürken, babanız sizi or*pularla bir tutarken, her fırsatta sizden utandıklarını dile getirirken hayata toz pembe gözlerle bakamıyorsunuz. Kısa paçalı pantolon giyiyorum diye misafirlere tanıtılmazdım ya da amcamlara götürülmezdim, pantolonlarımı kesmekle tehdit ederlerdi, bana şeytanın musallat olduğunu düşündüklerinden her gece üstüme okurlardı. Pardösü, etek giymemi isterlerdi ki beni tanıyan herkes asla böyle şeyler giymeyeceğimi bilirdi. Pantolon giymeye devam ettim, ojelerimi de sürdüm hatta gözlerine soka soka piercing bile taktım. Biraz alıştılar artık.

Anlatılacak çok şey var ama yazı çok uzun oldu ve sanırım ben de düzgünce anlatamadım, affola. Geçen yıl sınavı kazanamadım, bu yıl tekrar hazırlanıyorum. Hala fiziki olarak örtülüyüm fakat benim için hiçbir anlamı yok. Hala Müslümanım, 5 vakit namazımı kılıyorum. Açılmak isteyen herkese Allah’tan uzaklaşmış gözüyle bakıyorlar, oysa ben daha da yakınlaştım. Artık İslam’ın ne olmadığını çok daha iyi anlıyorum. Ailemi seviyorum fakat aramızda hiç kapanmayacak yaralar var. Çocukluğuma mâni oldular, bunu affedemiyorum. Hastalık yüzünden evde olduğumuz için bu konuları açmıyorum, umarım bu yıl üniversiteye yerleşirim ve bu sefer her şey güzel anlamda daha farklı olur. Umudunuza sarılın, gelecekteki size saygısızlık yapmayın, kendinizi sevmeyi öğrenin ki benim için en zoru buydu… İslam, kapalı ya da açık olmak değildir, umarım herkes bunu anlar!

(Görsel: Artem Tolstukhin)

Comment (1)

  1. Senin için çok üzüldüm ama ayaklarının üzerinde durabildiğin an ilk önceliğin kendin ol!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir