Bana bedenimi nasıl seveceğimi değil, onu nasıl saklayacağımı ve ondan nasıl utanmam gerektiğini öğrettiler.

Merhaba. Bir süredir burada yazılanları okuyorum. Benimle aynı sorunları yaşayan, beni anlayabilecek insanlar olduğunu bilmek beni teselli ediyor. Ben 21 yaşındayım. 14 yaşımdan beri başörtülüyüm. Burada yazanların birçoğu gibi sözde “kendi isteğimle” ama aslında büyük bir psikolojik baskı altında kapandım. Çocukluğumdan beri bana başka bir seçenek sunmadı ailem, etrafımdaki kadınların hepsi başörtülüydü. Ancak namaz kılarsam, başımı örtersem, başarılı olursam beni sevdiler. Hiçbir zaman dinsiz ya da açık bile olsam yalnızca onların çocuğu olduğum için, yalnızca kendim olduğum için sevilmedim, en azından sevildiğimi hissetmedim. Lisede İmam Hatip’e gittim, lisenin sonunda tek isteğim üniversiteyi şehir dışında kazanıp uzaklaşmaktı. Üniversiteyi kazandım, uzaklaştım. Anne ve babamla ilişkim, duygusal anlamda ihmal edilen her çocuk gibi dengesiz ve iletişimsizlik üzerine kurulu. Yüzeysel konular konuşup her şey iyiymiş gibi davranıyoruz, ama ben içten içe çürüyorum. Bazen nefret ediyorum onlardan, bazen onlara kötü davrandığım için kendimden nefret ediyorum. Neredeyse 4 yıldır namaz kılmıyorum. Aile evindeyken annem sorduğunda kıldığımı söylüyorum. Zaten sürekli odamdayım.

Müslüman mıyım, emin değilim ama artık din hakkında düşünmekten yoruldum. Kendimi tanımlamıyorum. Sadece beni seven ve koruyup kollayan bir Allah figürü beni rahatlatıyor. Ama şundan eminim; benim Allah’ım bu toplumun Allah’ıyla, anne ve babamın Allah’ıyla aynı değil. Benim inandığım tanrı merhametli; hiçbir kadını bir başka kadına âşık oldu diye cehenneme atacak, birkaç tel saçı göründü diye cezalandıracak bir Allah değil. Dinin geleneksel ve tarihsel yorumuyla oluşmuş, ataerkil düzendeki İslam anlayışı beni yoruyor. İnanmak fazlasıyla kişisel bir şey bence. Kendimi biseksüel, lezbiyen, nonbinary bir Müslüman ya da queer bir Müslüman olarak tanımlayabilirim ve kimse çıkıp bunun asıl İslam olmadığını iddia edecek, din polisliği yapacak hakkı ve cüreti kendinde görmemeli. İnanan insan sayısı kadar farklı Allah anlayışı olduğunu düşünüyorum ve herkes kendine iyi gelen şeylere tutunarak hayatta kalıyor. Tüm günahlarıma, tüm agnostik düşüncelerime rağmen Müslüman olmanın, oruç tutmanın bana iyi geldiği oluyor. Anksiyeteli hissettiğimde Allah’tan bana yardım etmesini dilemek, benim için en hayırlı olanı bana vereceğine, yaptığım her şeyi gördüğüne, beni en güzel şekilde yarattığına; en dipte, en yalnız ve kimsesiz anlarımda bile benim yanımda olduğuna inanmak bana iyi geliyor. Buna tutunmak istiyorum. Lisede bünyeme işlenmiş nefret dolu ve baskıcı İslam anlayışının bende bıraktığı hasarları yavaş yavaş silmek, din ile sağlıklı bir ilişki kurabilmek istiyorum.

Lisenin başındayken ben de az önce eleştirdiğim “Din şöyledir, din böyledir, İslam’ı kendi arzularınıza göre eğip bükmeye çalışmayın” diyen, yargılar dağıtan baskıcı bir zihniyete sahiptim. Sonrasında Kur’an meali, tefsir, hadis okudukça dinden uzaklaştım, uzaklaştıkça tam tersi oldum. Her sınıfta din hocalarıyla tartışan ve dinden nefret eden biri vardır ya; o bendim. Kur’an’ı içinde kusur bulmak için araştıracak kadar nefret doluydum İslam’a karşı. Çünkü bana öğretilen İslam; kadınlardan, LGBTİ bireylerden, Müslüman olmayan herkesten, ufacık bir şüpheye kapılan herkesten nefret ediyordu. Faşistti, baskıcıydı, kuralcıydı, konformistti, aptalcaydı. Zaten etrafımda gördüğüm inanan insanların hepsi o zamanlar bana göre aptaldı. “Daha sorduğum sorulara bile cevap veremiyorlar, insan böyle mantıksız, böyle nefret dolu bir dine nasıl inanır ki?” diye düşünüyordum. Bana öğretilen İslam, hayatı yaşamama engel oluyordu. Şimdi her şeyi baştan öğrenmeye çalışıyorum. İslam’ın ve bütün inanç sistemlerinin özünde sadece inanmak, sevmek, iyi işler yapmak, kötülüklerden kaçmak olduğunu düşünüyor ve anne ve babamın, toplumun İslam anlayışının bende bıraktığı izleri tedavi edip en baştan başlamak istiyorum.

Ama dışarıdan bakan insanlar bu düşündüklerimi, İslam’la değişken bir bağım olabileceğini göremiyorlar. Tüm bu süreçleri kendi içimde çözmeye çalışırken girdiğim her ortamda istemsizce ‘yobaz’ olmadığımı kanıtlamak için baskı hissediyorum. Böyle hissetmek istemiyorum. Tek bir İslam anlayışını dayatan, “Sen başörtülüsün, nasıl böyle düşünürsün? Açılmalısın bence, başörtülü kadın makyaj mı yapar, sevgilisi mi olur…” şeklinde düşünen herkesten, benim kimliğimi başımdaki bir kumaşa indirgeyen herkesten nefret ediyorum.

Şimdi ülkenin başarılı üniversitelerinden birinde okuyorum ve fazlasıyla seküler bir ortamdayım. Yakın arkadaşlarımın neredeyse hepsinin başı açık, çoğu seksüel anlamda aktif bir hayat yaşıyor. Okulda partiler oluyor, yurt koridorlarında ellerinde saç spreyleri ve makyaj çantalarıyla oradan oraya koşuşturan topuklu ayakkabılı mini etekli kızları gördükçe çirkin hissediyorum. Hayatı yaşayamıyormuşum gibi, sırf başörtülüyüm diye üniversitede bazı ortamlara kabul edilmeyecekmişim gibi, hiçbir zaman o mini etekli kızlar kadar arzulanan, onlar kadar güzel bir kız olamayacakmışım gibi hissediyorum. Arkadaşlarımla içkili mekanlara gittiğimizde onlarla eğlenirken, çakır keyifken bile bu ortamda acaba “Aa bak, başörtülü kız alkollü mekâna gelmiş” derler mi, beni yargılarlar mı diye düşünmeden edemiyorum. Sürekli zihnimde bir yerlerde bu ikili yaşam şeklimin yargılanacağı korkusu var, başka insanların düşüncelerini fazla önemsiyorum. Aslında kendi ayaklarımın üzerinde durabilirim, okurken bir yandan para kazanacağım bir iş bulup ailemle iletişimimi azaltıp başımı açabilirim ama böyle olsun istemiyorum. Anne ve babamı seviyorum, onları üzmek beni korkutuyor. Ama bir yandan kendim olamadığım için de bazen eksik hissediyorum. Olmak istediğim kişi ve ailemin benden beklediği kişi arasında sıkışıp kalıyorum.

Ben ailenin tek çocuğuyum ve annem beni geç yaşta doğurmuş. Yani aramızda büyük bir yaş ve zihniyet farkı var. Beni anlayamayacaklarını biliyorum, kendimi anlatmaya çalışmıyorum zaten. Ailede beni destekleyecek bir kardeşim yok. Annem ve babam yaşamlarının sonuna geldi sayılır, onlar hayata veda etmeden açılırsam ömrümün sonuna kadar bunun vicdan azabını hissederim, biliyorum. Annemi ve babamı ağlarken görmeyi kaldıramam. Onların mezarlarının başında kendi kendime “Biraz daha bekleyemedin mi, annen baban senin için ne fedakarlıklar yaptı, sen tek bir fedakarlığa bile dayanamadın ”diyerek kızacağımı, tanımadığım insanlar beni yargılamasın diye ailemden vazgeçtiğimi düşüneceğimi biliyorum. Kimsenin benim hakkımda ne düşündüğünü umursamak istemiyorum. Okuldayken bana uzaktan bakıp “yobaz, AKP’li, fakir, akılsız, LGBTİ düşmanı…” diye düşünen beyinsiz ve önyargılı insanların da, şimdi açılmış olsam arkamdan “orospu” bile diyebilecek olan akrabalarımın da fikirlerini önemsememek, bunu bende endişe yaratmasına izin vermemek istiyorum.

Bir yandan da açılmanın beni tamamıyla mutlu etmeyeceğinin farkındayım. Muhafazakâr ailelerde yetişen her kadın gibi kendi bedenimle ilgili, kendimi sevmekle ilgili sorunlar yaşıyorum. Çünkü bana bedenimi nasıl seveceğimi değil, onu nasıl saklayacağımı ve ondan nasıl utanmam gerektiğini öğrettiler. Yani açılsam da çirkin hissetmeye devam edeceğim muhtemelen. Sadece, çuval giysem bile güzel hissedecek kadar kendimi sevebilmek istiyorum. Sadece bu kadar şekilci, yargılayıcı bir dünyada yaşamak istemiyorum. Kıyafetimle çelişkiliymiş gibi görünen düşüncelerim anlaşılsın, siyah ya da beyaz olmak zorunda kalmayayım, bu griliğimle ve her halimle kabul edilebileyim istiyorum. Toplum kadınların her hareketini, kıyafetini bu kadar tabulaştırmasın istiyorum. Ben nasıl bikinili bir kadından nefret etmiyorsam, o da benden etmesin, ayrıştırılmayalım istiyorum.

Bu yazıyı okuyan bütün kader ortaklarıma başörtüyle de çekici ve güzel olabileceğimizi söylemek istiyorum. Toplum bizden babaanne gibi giyinmemizi, makyaj yapmamızı, oje sürmememizi, sadece kadınlarla arkadaş olmamızı ve din hakkında hiç değişmeyen düşüncelere sahip olmamızı bekliyor olabilir. Ama biz başörtülü ya da başörtüsüz, istediğimiz her şey olabiliriz, dekolteli giyinen ve beş vakit namazını kılan bir Müslüman ya da başörtüsü içinde bir ateist… Umarım bize bir şeyler dayatmaya çalışan zehirli insanlardan bir gün kurtulmuş ve anlatmaya bile korktuğumuz konuları çözmüş oluruz. Hepinizi çok seviyorum…

(Görsel: Hayv Kahraman)

Comments (3)

  1. İsimsiz

    Bilmiyorum bu kadar aynı nasıl hissedebiliriz, aynı durumda olabiliriz. Çünkü hep yalnız hissederdim ben. Ama değilmişim. Sen varmışsın. Yazını okurken kalbimdeki hisleri yazında aynen gördüm. Bu kadar ben gibi hissetmen hem üzdü hem sevindirdi. Yalnız değilsin. Bana ulaşmak istersen eğer instagramım @heidialp123 . Kendine çok iyi bak.

  2. O kadar güzel yazmışsın ki.. seninle gerçek hayatta arkadaş olmak isterdim.

  3. hissettigin duygulari o kadar guzel aciklamissin ki bana kadar gecti hissettiklerin gercek hayatta tanismis olmayi isterdim seninle ve her zaman mutlu olmani, her zaman iyi kisilerle karsilasmani dilerim, yalniz degilsin??

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir